Sevmeye Cahil

4.9K 422 51
                                    

Merhaba. Bölümümüz yeterince uzun değil, biliyorum. Elimden geldiğince sık ekleyerek bunu telafi etmeye çalışıyorum. Eğer okumadıysanız iki gün evvel "Sonra yara gibi" adında bir bölüm eklemiştim.

Media'da Ateş Mete'nin resmini ve Sia'nın Elastic Heart'ını bulmanız mümkün. :)

Sevmeye Cahil

"Çünkü her insanın gidebileceği hiç değilse bir yerin olması gerekmez mi?"

Dostoyevski - Suç ve Ceza

Sera koltukta, üzerindekilerle uyuyakalmış genç adamın üzerini örtüp bir süre sessizce başında durdu. Genç adamın uykusunda dahi tedirgin bir yan vardı. Bunu bile tam anlamıyla kavrayamamış, böyle doğal bir şeyi bile tam ve koşulsuzca sahiplenememişti. Dokunulsa uyanacaktı. Hatta Sera'nın nefesi kazara etine değse, sıcağı sıcağına bir adım yaklaşsa uyanacaktı. Eksik ve yarım bir uykuydu. Bunca yıl geçmesine rağmen, Sera dahi bu içgüdüyü -insanın kendisini koruması gibi doğal bir güdüyü- atamamıştı. Her an bir karanlık gölgesine çökebilir, bir nefes ömrünü dağıtabilir gibi tedirgindi. O da. Ali de. İkisi de benzer hayatlara sahip olmuşlardı. Belki Ali, Sara LEVI'nin şefkatine erişebildiği için daha şanslı bile sayılırdı. Çünkü kadının Sera değil de, Gece olduğu günler... En aydınlık zamanlar sayılmazdı. Çocuk ağlamaları, kavgalar, çığlıklar, fareler, karanlık tavan araları... Sera bugün bile, bunca servetin ve rahatın içinde yaşarken, bütün o kötü anılarından sıyrılamıyordu. Şefkatle genç adama bir kez daha baktı. Onunla yollarının çok daha erken kesişmiş olmasını dilerdi. Çok daha erken, belki o resim eline geçtiği gün. Böylece genç adam yabani bir ot gibi bir başına yetişmemiş ve hiç değilse biraz sevgiyle büyümüş olurdu. Sızlayan gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Gün, ışımaya başlamıştı. Önce ılık bir duş aldı. Sonra üzerini değiştirip, Robin'e dilediği kadar izin kullanabileceğini yazdığı bir not bıraktıktan sonra usulca evden ayrıldı.

"Günaydın, Sera."

"Günaydın."

İlgisizce cam kapıyı ittirip, ofisten içeriye girdi. Elindeki çantayı masaya bırakırken, Mai'nin sessiz adımlarla peşinden geldiğini işitebiliyordu. Mai "Uyumamışsın," diye homurdandı. Kadının rahat deri koltuklarına oturup, bir heves kadına baktı. Tek kaşı alayla yukarıya kalmış, dudaklarına çatlamaya hazır, serinkanlı bir gülüş yayılmıştı. "Her ne kadar uykusuzluğunun sebebini başka şeylere yormak istesem de, nedense içgüdülerim bana meselenin Robin ile ilgili olduğunu söylüyor."

"Neden direk sormuyorsun?" Masaya yerleşip, bilgisayarını açtı. Kadının sorgusu fazlasıyla sıradan bir şeydi, sanki. "İçin içini yiyor, görebiliyorum Mai."

"Nasıl?"

"Kalbi kırık." Omuz silkti. Menekşe rengi gözlerini kaldırıp doğrudan kadına baktı. Çıplak bir yaradan, sarsıntılı bir uykudan, her zamanki kadar özenilmemiş kıyafetlerinden ve makyajından onun da genç adam için endişelendiğini görebiliyordu. "Atlatacaktır."

"İlk aşkı."

Alayla gülerek gözlerini bilgisayara eğdi. Bir yandan ona gelen mailleri kontrol ederken, diğer yandan da konuşmasına devam etti: "Yuvadan düşmeden, uçmayı öğrenemez."

"Tanrım, Sera!" Homurtuyla ayağa fırlamış, kadının masasına yaklaşmıştı. "Biraz olsun duygularını gösteremez misin?"

Sera ansızın durdu. Yüzündeki gülümsemeden tamamen sıyrıldı. Bilgisayarına dayadığı ellerini çekip, kucağına indirdi. Saçları dahi yorgun ışıltısını terk etmiş, yüzündeki o ince alay bir anda kaybolmuştu. Mürdüme çalan menekşelerini kaldırıp bir kez daha kadına bakmıştı. Doğrudan, bütün çıplağıyla. "Hayır." Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ali'nin benim duygularıma ihtiyacı yok."

MeftunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin