Bölümümüz en başından beri beni yalnız bırakmayan biricik ve sevgili Büşra'ma (@Rebelderebelde). :)
Ah!
Sera Gece Levi gözlerini eğmiş, elindeki çatalla karıştırdığı tabağa ışıltısız bakışlar atıyordu. Yemek yemekten çok uzaktı. Aklından geçen her şey koca bir Ahlat ağacına dönüşmüş, geçmişin yakasını bırakmayan hayaletleri şu birkaç günde içinde büyüyen ne kadar umut varsa acımasızca dallarını kırmıştı. Dün gece hatrına düşen kâbusla anlamıştı: Yaralarından neden bu kadar çok kan akıtıldığını öğrenmeden bağışlayamayacaktı. Bilmeden iyileşmek mümkün değildi; cehaletin mutluluk getirdiği tek yer masallardı. Derin bir nefesle yediği yemeğin ne olduğunu dahi ayırt edemediği bir lokma attı ağzına. Tam karşısındaki sandalye gürültüyle çekildi ve Ali elindeki dosyaları özensizce önüne bıraktı. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Onun da kafası burada değildi. Canındaki bu acı soluğuna yapışan toz zerrelerine sahipti. Nefesini boğazında tortulandıyordu.
"Buraya dönmeye ne dersiniz?" Mai'nin yumuşacık sesi ikisini de boğuldukları karanlıktan çıkardı. Bakışları Mai'den önce birbirlerine çarptı ve çoğaldı. "Anlatırsanız dinlerim."
Sera kadına alaycı bir bakış attıktan sonra sandalyesini gürültüyle ittirerek ayağa kalktı. Esmerleşmiş gözlerini kısıp, Mai'nin son günlerde ışıldamaya başlamış renklerine baktı. Onda olan bu şeyi tanıyordu. Onda olan bu şeyi herkes tanıyordu. Genç kızın sesinde bir vaha genişlemiş, öyle ki sonunda Doğu'ya bir şans vermişti. Gülümsedi: "Ne zamandır sana bir şeyler anlatıyorum?" Tek kaşını havalandırdı. "Ajanlarına sormadın mı?"
"Ajanları?"
Robin'in şaşkın sesiyle Mai gözlerini devirdi: "Bu çocuğun işe nasıl girdiğinden bazen şüphe ediyorum." Homurtusunu takiben Sera'nın kararan, karardıkça rengi solan bakışlarına döndü. Nazikçe omuz silkip gülümsedi. "Ajanlarım ne yazık ki göğüs kafesinden içeri geçemiyor, Sera." İç geçirdi: "O teknoloji umarım yakındır."
"Özel hayatın gizliliği, Mai." Alayla gözlerini devirdi. "Hiç duymuş muydun?"
Kadın kibirle omuz silkti. Sera'nın ömrünün en aydınlık yanı olan gözleri yeniden geçmişin karasına bulanmıştı. "Modern çağda yaşıyoruz." Tıpkı bir çocuğa bilgiçlik taslar gibi tek kaşını havalandırdı: "Hala özel hayat olduğunu mu sanıyorsun?"
"Bazılarımız buna ve bunun gibi pek çok şeye değer vermeye devam ediyor." Omuz silkti ve gitmek için kıpırdandı. "Senin aksine."
Mai gözlerini devirdi: "Bazen senin ne kadar yaşlı olduğunu unutuyorum."
"Ah," diye mırıldandı. "Bayat yaş esprileri öyle mi?"
Başını onaylamazca iki yana salladı ve kibirli adımlarla gözden kayboldu. Gidişinde bile bir durgunluk vardı. O bir anlık neşesi, o göz kamaştıran -sevildiği için yeşeren yaprakları ansızın solmuştu. Sanki zamanından önce gelmiş yalancı bir bahar gibiydi ve şimdi yeniden kışa çalmıştı. Dalgın gözlerini Robin'e dikti ve çocuk eş zamanlı ayaklanmaya yeltenince "Aklından bile geçirme," diye homurdandı. "Sera belki gitme hakkına sahip olabilir ama senin öyle bir şansın asla olmayacak." Kaşlarını ciddiyetle havalandırdı: "Anlat."
Robin son bir kez daha umutsuzca birkaç adım uzağındaki çıkışa baktı. Eğer bir anda fırlarsa... Yarın yine yakalanırdı. İşkenceyi ertelemenin hiçbir anlamı yoktu. Omuzları teslim olmuşlukla düştü, parmakları telaşsızca saçlarını karıştırdı ve boğazını sıkan kravatını gevşetti. Kelimelerin düzenli bir cümle haline gelmesini umutla bekledi ama hiçbir şey değişmemişti. Şu son günler pek matah sayılmazdı. Ellerine saplanan cam parçacıkları en nihayetinde göğsüne ulaşmış ve kalbini kalbura çevirmişti. Hiçbir şeye yetmeyen bir solukla göğüs kafesi genişledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meftun
Romanceİki eksik bir tam etmez meftun. Yine de gel sol yanını sağ yanıma bastır. Denemezsen yaşamanın ne anlamı var? Benim yaram senin yaranı yenemez. Ama yaralı yarasından tanır bir diğerini. Ben seni tanıdım meftun. Gel kanadığım yerden öp beni! Yaram de...