_dizzy_ciğim "bölüm de, bölüm!" dedin. Beni tembellikle suçladın. Günaydın diye öpmedin ama bu bölümü yine de sana ithaf edeyim istiyorum. :P
Yan tarafta sesi insanın göğsünü delip geçen bir kadın var. Dinleyin, dinlettirin. Ya da yalnızca siz dinleyin. Başkasıyla paylaşmaya kıyabileceğimi sanmıyorum. :)
Temize Çekmek
Pencereden doğan günü izliyordu kadın. Ateş Mete ile olan konuşmalarının üzerinden birkaç saat geçip gitmişti. Her yanına dolanan paslı zincirlerin büyük bir şangırtıyla ayaklarının dibine döküldüğünü işitebiliyordu. Onu bağışlamamıştı. Sera kendini dahi bağışlamaktan acizken onu bağışlayamamıştı. Karanlık günlerin anıları taze nefesiyle bir bir zihnine üşüştü. Mısra'yı kaybetmek her şeyin başladığı ve bittiği andı. Günlerce neden böyle olduğunu sorgulamış, ağlamış, çevresindekilere saldırmış ve en sonunda, bütün bu yaşananların acısı biraz olsun hafiflediğinde, kendini suçlamıştı. Onu koruyamadığı için, kızının küçücük, narin ellerine sarılıp da 'gitme' diyemediği için, peşinden kalkıp kendi de gidemediği ve bu acıya hapsolduğu için... Sera doğan her güne pişmanlık okumuştu. Sanki kadın bir duaydı da yarım kalmıştı. Kabul olamadan dökülmüştü duayı edenin avuçlarından. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Acıya alışması zordu; ama alışılıyordu. Mısra'nın yokluğuna dahi alışmıştı. Kabullenmemişti, ama alışmıştı. Gövdesinde yanan dövme varlığını hissettirirken kırgınca gülümsedi. Göğsünde kavuşturduğu elleriyle üşüyen kollarını sıvazladı.
Günün turuncu ışıltısı kalabalık şehrin üzerinden yükseldikçe, kadın da aydınlanmıştı. Birini sevmek uzun bir yola çıkmak gibiydi.* Yanlış yollara sapabiliyor, kaybolabiliyordunuz. Yine de yolunuz, en çok gitmeyi istediğiniz yerde son buluyordu. Sera... Kaybolduğu yolun sonunda Ateş Mete'ye varmıştı. Aldığı bu taze nefes, göğsüne binen ağrıyı da hafifletmişti sanki. Biraz sonra gün tamamen doğduğunda hazırlanması gerektiğini fark etti. Önce ılık bir duş aldı. Sonra hazırlandı. Saçlarını tepesinde toplayıp, son kez aynadaki aksine baktı. Denemeliydi. Ateş Mete'yi de, kendini de geçmişin günahlarından azledebileceği bir gün gelecekti. Mahşer günleri hep gelirdi.
"Günaydın, Sera."
"Günaydın, Mai."
"Bir şey olmuş." Mai'nin meraklı gözleri kısıldı. Rahatça omuz silkip ofisinden içeriye giren kadının peşine takıldı. Sera, Allah'tan ki, kapıyı kendisi için aralık bırakmışttı. "Kesin bir şey oldu!"
"Şekersiz bir kahve alabilir miyim?"
"Fazla naziksin," diye homurdandı kadın. "Yeni bir ayakkabı mı aldın?"
"Hayır."
"Yeni bir çanta?"
"Hayır." Ona tanıdık elen bu diyalog yüzüne geniş bir gülümseme yaymıştı. "Hala kahvemi göremiyorum, Öykü Mai ARUZHAN."
Kadın "Mutlusun," diye mırıldandı. Gözleri hayretle irileşmişti. Ardından ellerini beline dayayarak hafifçe Sera'ya doğru eğildi. Gözleri şüpheyle kısılmıştı. "Uykusuz ama mutlusun. Yoksa..."
"O cümleye devam etmeyi aklından bile geçirme." Kaşlarını çatarak kadına uyaran bir bakış attı. "5 dakika içinde kahvemi masada görmek istiyorum."
Huysuzca surat asarken kapıya doğru yönelmişti: "İçine 3 şeker atacağım."
"Seni duyuyorum."
"Duy diye söyledim!"
Yüzünde güzel bir gülümseme yeşerdi. Mai'nin gözlerinde gördüğü derin soluğu, en içinde hissetmişti. Hayatında her şey tozpembe değildi belki; ama eskisi kadar karanlık da gelmiyordu. Hiçbir acısı bir anda geçip gitmemiş, acıyan yanları iyileşmemişti. Hiçbir şey, bir anda geçip gitmezdi. Sızlayan kaburgaları hala varlıklarını sürdürüyordu. Kalbi ellerinden dökülen kum taneleri gibi ufalanmış bir şekilde yaşamaya devam ediyordu. Yine de kadın yeni baştan umut etmeyi öğreniyordu. Ateş Mete ile yaşadıklarının, en aydınlık günleri olduğunu söyleyemezdi. Hayır. Yine de dalında bir papatya gibi büküldüğü acılar geçip gitmişti. Ateş Mete'nin kollarında teselli bulmak, eskiyen ve küflenen bir acı için bile olsa, kadının eğilen omurgalarını düzeltmişti. İzlenildiğini anladığında daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Ateş Mete kusursuz bir günah gibi kapıya yaslanmış onu izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meftun
Romanceİki eksik bir tam etmez meftun. Yine de gel sol yanını sağ yanıma bastır. Denemezsen yaşamanın ne anlamı var? Benim yaram senin yaranı yenemez. Ama yaralı yarasından tanır bir diğerini. Ben seni tanıdım meftun. Gel kanadığım yerden öp beni! Yaram de...