Yalın Ayak

6.8K 532 52
                                    

İnsanın içini yeşerten bir bölüm değil ama yine de sevgili ve biricik @kirikdokuk 'e armağan edeyim istiyorum. Bu bölüm benim için özel. Uzun zaman sonra ilk kez ben dilini kullanıyorum. Hatalarımı mazur görmenizi umuyorum.

Yan tarafta Ezginin Günlüğü - Nazende Sevgilim var. Bölüm ile ilgili değil. Ama bunca güzel bir şarkıyı sizinle paylaşmak istedim.

Yalın Ayak (Sera Gece Levi) - 6 yıl 3 Ay önce

Ellerim titriyor. Soğumaya yüz tutmuş, hatta neredeyse sıcaklığının tamamını kaybetmiş kahvemi bir ümit ellerimin arasına çekiyorum. Tutunacak, soluklanacak, sığınacak bir şeye ihtiyacım var. Aras'ın bezgin bir nefes verdiğini ve bize -biz demek ne büyük lütuf, ne büyük gaf oysa- gözlerimi kapatıp derin soluğumla göğsümü acıtan tanımı düzeltiyorum: Ben ve Ateş Mete'ye mahremiyet vermek için uzaklaştığını duyuyorum. Başımı kaldırıp bakmaya yüzüm yok. Kahvem dünyanın en ilginç, en mahrem tablosuna dönüşüyor bakışlarım altında. İçinden bir Van Googh doğuyor. Umut etmeye mecalsiz kalıyorum. Belki de çıkıp gitti. Belki de bir başkası için burada. Ya da belki bir arkadaşıyla buluşacak. Ya da... İhtimaller öyle çok ki! İçim mahşer yeriymişçesine kalabalık oluyor.

Titreyen gözlerimi kaldırıp karşımda yer alan resme bakıyorum. Londra'nın ara sokaklarından birinde çektiğim resim dudaklarıma sırçadan bir gülüş yayıyor. Adamın gönlüne değemesem de, istiyorum ki adımlarım bir kez daha adım izlerine değsin. İstiyorum ki; Londra sokaklarında kırık bir ezgiymişçesine yürürken tamamlanayım. Adama varamayan yüreğim titreyip, solmasın, sararmasın. Onun gölgesinde yeşermeye razı bir menekşe gibi kalayım. Oysa üç ay geçiyor. Birkaç emir cümlesi, birkaç büyük tartışmadan başka hiçbir şeyin konuşulmadığı üç ay. Londra'daki eski arkadaşlarımdan biriyle irtibata geçip, iki küçük şirketin danışmanlığını alalı, dört kez Londra'ya gidip geleli, adamın ezber bozan gülüşünü görmeyeli üç ay geçip gidiyor. Onun izlerine sığındığım, adamı yarama alıp astığım üç koca ay.

Adım sesleri yaklaşıyor. Ellerimdeki kupaya daha bir sarılıyorum. Kokusu burnuma çarpıyor. Onu uzaktan sevmek bir ayrı. Onu sevmekse çok ayrı. Bakışında yeşerdiğim adamın, soluğunda çocuk büyütüyorum ben. Gözlerini gördüğüm o ilk karanlıktan bu yana, yalnız Lumieré'e bakınca aydınlanan Zâl gibi ona baktıkça gündüze eriyorum ben. Ona baktıkça sevilmediğim çocukluğumu unutuyorum. Ona baktıkça içimdeki çocuğu eğliyorum. Ona baktıkça Sara'dan kalma o eski paslı demir biraz olsun soluk almama izin veriyor.

Benim ellerim bir kez tamam oldu; onun ellerinde. Ateş'i sevmek benim boynumun borcu, alnımın yazısı. Ateş benim dilime dolanan eski bir efsun. Ateş benim tövbem. Kokusu genzime çarpıyor. Ateş benim soluğum. Ateş benim dualarla kaldırdığım kutsalım. Gözlerimi kapatıyorum. Varlığının huzurunun içime sızmasına, Babil'in Asma Bahçelerinin içimin köşelerinde kurulmasına izin veriyorum. Ateş benim yalancı cennetim. Yanı başımda üzerindeki paltosunun düğmelerini çözüyor. Ellerinin okşadığı gümüş düğmeler olmak istiyorum. Onlara gösterdiği şefkatin kırıntılarına razıyım. Gözlerim doluyor. Başımı yeniden kahveme eğiyorum. Hareketliliği devam ediyor. Önce paltosunu taburenin arkasına asışını görüyorum göz ucumla baktığımda, sonra atkısını özenle çözüp paltosunun üzerine bırakışını. Takımının ilikli düğmesini açıp tabureye yerleşiyor. Ona bakmak arzusuyla gözlerim karıncalanıyor. Daha birkaç ay evvel sızdığım sandalyeye eviymişçesine rahat yerleşiyor.

"Bugün içmiyor musun, menekşe?"

Sesindeki o soğuk tını kanımı donduruyor. Gözlerimi kaldırıp, umutla adamın hakilerine tutunuyorum. İstiyorum ki görsün. İstiyorum ki bilsin varlığımı. İstiyorum ki... Ateş Mete beni sevsin. Kal-ü beladan beri onu arıyor benim varlığım, bilsin. Alsın, tamamlasın. Temize çeksin beni. Buruşturulup bir kenara fırlatılan varlığım onun gözlerinde, gönlünde değer kazansın.

MeftunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin