Bölümümüz sevgili hikayedelis'ine. :)
Bugün
Sera son kez aynada kendini kontrol etti. Parmakları elbisesinin bel kısmındaki oyumdan ucu görünen dövmesine indi. Kumaşı hafifçe yukarıya doğru kaldırıp siyah, küçük yazıyı tamamen gözleri önüne serdi. Menekşe rengi gözleri sevgi ve özlemle kısılmış, dudakları incelmişti. Geçmiş genç kadının yüreğine kara bir mürekkep gibi dağılmıştı. Parmak uçları dövmenin varla yok arası kabartısının üzerinde dolaşırken gözünden bir damla yaş sızdı. Haftalardır yatak odasına adım atmamıştı. Yatağını toplamamış ve o gece giydiği pijamaları yıkamamıştı. Aynanın karşındaki kalbi kırık kadına bakarken dudakları alayla kıvrıldı. O, Ateş Mete'yi mabedi yapmıştı. Gözleri bir kez daha dövmesinin aynadaki aksini buldu. Bu içindeki şey hiçbir şeyi değiştirmezdi. Aynı adam onu kırıp dökmemiş, kaburgalarını ağrıtmamış mıydı? Çenesine ulaşan damlayı silip kumaşı serbest bıraktı. Makyaj masasında fondöteni arayıp buldu ve dövmenin görünen kısmını kapattı. Hiç kimsenin dövmesini bilmesine gerek yoktu. Hiç kimsenin.
Çalan kapıyla birlikte irkilerek bakışlarını kaldırdı. Az daha fondöteni siyah elbisesine damlatıyordu. Küçük şişeyi masaya bırakıp son kez elbisesini düzelttikten sonra gümüş rengi çantasını alarak kapıya doğru ilerledi. Yüzüne güzelliğini gözler önüne seren geniş bir gülümseme serdi. Dalgalı saçlarını omuzlarından geriye itip nazikçe kapı kulpunu aşağıya indirdi. Devran karşısında kalabalık bir çiçek buketiyle belirince şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. Buket gerçekten fazla kalabalıktı. Adam uzun parmaklarını saçlarına daldırıp zaten dağınık olan saçlarını daha da dağıttı.
"Hangi çiçeği sevdiğini bilemedim." Çiçeği kadına doğru uzatırken çapkınca gülümsedi. "Ben de işimi garantiye aldım."
Gülerek başını yana eğdi. Üniversite dönemlerindeki ayağı postallı, sırtı deri ceketli kız gitmiş, yerine zarif bir kadın gelmişti. Duruşu, bakışı hatta gülüşü bile ölçülü ve nazikti. "Teşekkür ederim," dedi çiçekleri burnuna dayayıp koklarken. "İçeri gelmez misin?" Kapıdan çekilip adama yol açtı. Salona kadar birlikte ilerlediler. Adam salonun nefes kesen manzarasına doğru ilerlerken kadın cam vazolardan birine biraz su ekleyip çiçekleri içine bıraktı.
"Çok güzel."
"Gerçekten de öyle, değil mi?"
"Kesinlikle." Kadına doğru dönüp gülümsedi. "Hazırsan çıkalım?"
"Çıkabiliriz."
Sera Gece LEVI hayatı boyunca pek çok yanlış yapmıştı. Sayısız kez. Yetimhanede çocukların ağlamalarını duymazdan gelmiş, Sara'yı kaybettiğinde dağıtmış, onu sevmeyen bir adama âşık olmuş hatta onunla evlenmiş ve kırılmıştı. Ama yaptığı bütün yanlışların bedelini ödemişti. Sera Gece LEVI kendi günahında yanmayı başaran bir kadındı. Yine de hayatı boyunca, bütün yaptığı hatalar göz önüne alındığında dahi, ilk kez Devran'ın ona uzattığı koluna girdiğinde kötü bir şey yapıyormuş gibi hissetmişti. Bu his onlar davet salonuna varana ve Devran'ın kolunda içeriye girene kadar devam etmiş, bakışları Ateş Mete ile karşılaştığında ise katlanarak artmış ve en sonunda içine sığamaz bir hale gelmişti.
Devran ALTAN'ın kolunda içeriye giren kadına bakarken yaşlı bir kadının sesi çınlamıştı kulaklarında: "Siz, Ateş Mete, birbirinize iyi geleceksiniz." Gelmemişlerdi. Özellikle Ateş, kadına hiç iyi gelmemişti. Hiç. Elinden gelse yaptığı bütün yanlışları düzeltirdi. Onu, ona yaptığı kötülüklerden, onda açtığı yaralardan kurtarırdı. Yapamayacağını bilmenin getirdiği öfkeyle parlayan gözlerini kadından çekti. Ona her değdiğinde daha büyük yaralar açmamış mıydı? Ateş Mete BENDER kadına her değdiğinde pişman olmamış mıydı? Kadını gözlerinin önünden geçip giden bir hayalete döndürmemiş miydi? Şimdi hangi günahının bağışlanmasını bekleyebilirdi? Şimdi hangi hakla kadını kendini sevmekten vazgeçtiği için suçlayabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meftun
Lãng mạnİki eksik bir tam etmez meftun. Yine de gel sol yanını sağ yanıma bastır. Denemezsen yaşamanın ne anlamı var? Benim yaram senin yaranı yenemez. Ama yaralı yarasından tanır bir diğerini. Ben seni tanıdım meftun. Gel kanadığım yerden öp beni! Yaram de...