Mi-rae tüm kafa karışıklığıyla bir bana bir Koto'ya bakarken ben konuşmanın ne zaman biteceğini tahmin etmeye çalışıyordum. Bunları dinlemek üzerimde inanılmaz bir ağırlık ve yorgunluk hissi oluşturmuştu, kolumu bile kaldıramayacak gibi hissediyordum.
"Yani," dedi Mi-rae yavaşça. Koltukta bağdaş kurmuş, kollarıyla kucağındaki mindere ağırlığını vermiş bir şekilde oturuyordu. "Kötü hissetmediğine tamamen emin misin?"
Koto kafasını salladı. Koltukta Mi-rae'nin yanında, tamamen ona dönerek oturuyordu ve böylece berjerde oturan beni de rahatça görebiliyordu.
Bize Chan'in onunla konuştuğunu ve aralarındaki flörtümsü durumun bittiğini anlatmıştı. Söylediğine göre aslında zaten Chan'e karşı bir şey hissetmediğini onunla konuştuktan sonra anlamış ve rahatlamıştı. "Görünüşünden etkilendim, yalan söyleyemem. Bir de adını zaten sürekli duyuyordum. Sanırım böyle bir çocukla bir şeyler yaşamak istedim. Ama sıkıcıydı işte. Yani o," bir an bana baktı ama gözlerini kaçırıp Mi-rae'ye döndü. "Fazla duygusal bir insan. Ben öyle bir insanla yapamazdım zaten."
İçimdeki Chan'i savunma isteğini ve dışarı yansımaya çalışan öfkemi bastırıp sessizce dinledim. Chan kadar anlayışlı ve uyumlu kaç insanla karşılaşabilirdik bu hayatta? Ben daha önce karşılaşmamıştım çünkü. Koto da gelmiş onun sıkıcı olmasından şikayet ediyordu. Öfkemi ortaya çıkması için zorlayan da buydu.
"Belki de sizin için en doğru olan buydu. Kalbinizin kırılmadığına seviniyorum."
Mi-rae'nin herkes için bu kadar iyi niyetli olması beni bir an gülümsetti çünkü ben Koto'nun kalbini veya hislerini düşünmemiştim. Gittikçe bencilleşiyordum ya da Koto'ya karşı olumlu tüm düşünce ve hislerimi kaybediyordum. Tek düşündüğüm Chan'in onun gözünde ne kadar değersiz olduğuydu, bunu çok basit bir şeymiş gibi söylemesi sinirlerimi bozuyordu.
Koto ayağa kalktığında ikimiz de ona baktık. "Dışarı çıkacağım. Yeni heyecanlar aramak gerekiyor."
Gülerek söylediği şeye biz tepki bile vermeden bizi geçerek koridora ilerleyip gitti. Sessizce oturarak gitmesini bekledik. Dış kapının önce açıldığını sonra da kapandığını duyduk.
O kadar umrunda değildi ki Chan'le aralarındaki şey birkaç saat önce bitmesine rağmen eğlenceye gidiyordu. Chan'in de evde oturmuş Koto'yu ne kadar üzmüş olduğunu düşündüğüne emindim.
"Bunu biliyor muydun?"
Kafamı sallarken yere bakıyordum. "Onu umursamıyormuş bile." dedim ama neredeyse fısıldıyordum. Çocuk gibi bu yüzden ağlayacak değildim ama saçma bir şekilde kabullenemiyordum işte. Chan'in ilk resmi randevularından önce nasıl heyecanlı olduğunu ve bana Koto'nun hislerini sorduğunu hatırlıyordum. O randevunun sonunda bile aslında Chan'in kalbini kırmıştı ama Chan de dahil hepimiz buna göz yummuştuk.
Üstelik bu olaylara ve onu aslında umursamamasına rağmen gelip benden kendi kendine intikam almıştı ve Chan'le aramızı bozmaya çalışmıştı.
Mi-rae koltukta kayarak oturduğum berjere yaklaş. Elini berjerin koluna uzattığım bacağıma koyduğunda ona döndüm. "Ne yapacaksın?"
Omuz silktim. "Hiçbir şey."
Olduğu gibi devam edecektim. Arada duygusal bir bağ olsun ya da olmasın o ev arkadaşımın flörtü olmuştu artık. Koto onu bir kere arzulamıştı sonuçta. Ya da suyan düşen o hayaller kurulmuştu bir kere. Bunları bilerek Chan'le bir ilişki yaşayamazdım. Bu ilişkiyi düşünemezdim bile.
"Hiçbir şey mi? Aranızdaki engeller yavaş yavaş kalkıyor. Birbirinizle yüzleşip bu kararı birlikte vermeniz gerekiyor. Hemen kestirip atma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Po Tid||Bang Chan
Fanfiction"Hayatıma girmemesi gereken birisiydin, Chan. Böyle şeyleri hissetmemem gereken birisiydin." [Ekim,2020]