Okul binasından dışarı çıkmak üzereyken durdum. Eve gitmiyorduk, büyük ihtimalle akşama kadar evde olmayacaktım bu yüzden okuldan ayrılmadan önce tuvalete gitmeliydim.
Koridorun sağ tarafında kalan tuvaletin kapısını işaret ettim. "Hemen dönerim."
Chan sadece kafasını salladı. Sağ tarafa yönelip tuvalete ilerledim. Kapının önüne geldiğimde montumun cebinden ellerimi çıkartıp ağır ahşap kapıyı içeri doğru ittim.
İçerde aynalardan birine yaklaşmış makyajını temizleyen bir kız ve onu bekleyen sarı saçlı bir arkadaşı vardı. Sarı saçlı kız bir an beni süzüp arkadaşına anlattığı şeye geri döndü.
Onları umursamadan kabine girip kapıyı kapattım ama kilidi çeviremedim. "Daha önce zaten Bang Chan'i kampüste kimseyle el ele ya da sarmaş dolaş görmedik ama bu kızın ilişkilerini herkesin gözüne sokacağını düşünmüştüm, sonuçta en yakın arkadaşının sevgilisini çalarken hiç utanmamış."
Kızın söylediklerini şok içinde dinlerken tek bir kasımı bile çalıştıramıyordum. Nasıl böyle şeyler konuşabiliyorlardı? Biz nasıl insanların diline düşmüştük?
Diğer kız biraz önce konuşanı onaylayan sesler çıkardı. "Evet bu kızın kim olduğunu çok merak ediyorum ama bu kampüste olduğunu nereden biliyorsun ki? Belki de sevgilisini çaldığı kızla aynı kampüstedir."
"Hayır bence burada. O Japon kızla Chan çok görüşemediği için burada Chan'le aynı yerde olmayı kullanmış olmalı."
"Burada olsalardı onları kesinlikle görürdük Soyoung. Böyle bir kızın Bang Chan'le gösteriş yapmaması imkansız olurdu."
Bacaklarımın tutmadığını hissediyordum ama yere çökmemi engelleyen tek şey tuvalette olduğumu bilmekti. Beni tanımıyorlardı, Chan ve Koto'yu bilmiyorlardı ama hakkımda konuştukları şeyler çok iğrençti. İnsanların gözünde bu hale gelmiş olmak kendimi çok kötü hissettirmişti ve orada öylece onları dinlerken fark etmiştim ki bunu ne kadar göz ardı edip saklasam da ben Koto'nun bir şekilde hayatında olan erkeği almıştım, onlar söylediklerinde haklılardı.
"Yerinde kim olursa olsun Bang Chan'le gösteriş yapmamak imkansızdır."
"Her neyse," dedi derin bir nefes alıp. "Eninde sonunda onları bir arada göreceğiz sonuçta. Gidelim hadi."
Ayak sesleri ve ardından kapının çekilip yavaşça geri kapandığını duydum. Gittiklerini duyduktan sonra kendimi kabinden dışarı atabilmiştim. Aynada kendime bakıp söylediklerini bir kez daha düşündüm. Her seferinde başladığım yere geri dönmek benim için çok daha yorucu bir hale geliyordu.
Tuvaletin kapısı tekrar açıldığında aynadan uzaklaşıp içeri giren kişinin yanından geçerek henüz kapanmamış kapının açık aralığından sıyrılıp dışarı çıktım. Bunu yapmayı düşünmek bile yeterince kötüydü ama Chan'e görünmeden kaçmak isteyen bir yanım vardı. Ama kendime ve Koto'ya yaptığım bu kötülüklerden sonra en azından Chan'e hak ettiği gibi davranmam gerekiyordu.
Bahçeye açılan kapıdan çıktım. Güneş çoktan batmaya başlamış, parlak günılığı yerini gittikçe solan turuncu renge bırakıyordu. Akşam esintisine rağmen hemen ilerde Chan'in bir ağaca yaslanmış beni bekleyen halini görmek ne olursa olsun içimi ısıtıyordu. Göz göze geldiğimizde gülümsedi. Gülümsemesini görmek benim için her şeyin iyi olacağına dair bir işaret gibiydi ama sürekli arada bir yerde gidip geliyordum.
Yanına yaklaştığımda elini ceketinin cebinden çıkarttı ama paniğe kapılıp yürümeye başladım. O söylenenlerden sonra okuldan el ele çıkamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Po Tid||Bang Chan
Fanfiction"Hayatıma girmemesi gereken birisiydin, Chan. Böyle şeyleri hissetmemem gereken birisiydin." [Ekim,2020]