"Yapabileceğine emin misin?" Mi-rae güvenle kafasını salladığında aynada kendime bir kez daha bakıp ikinci sorumu sordum: "Peki yapmalı mısın?"
Aynadan kontrol ettiği görüntümü bir kez daha kafa sallayarak onayladı. "Güven bana, güzel olacak."
Ayağa kalkmaya çalıştığımda beni tabureye tekrar oturttu. "Chan'e de bir fikrini sorayım. Bire biriz şu anda."
"Hayır eminim seni destekleyecek, ya şimdi ya da hiç."
"Ben de buna karar vermek için soracağım zaten."
Elindeki tarakla kafama vurdu. "Senin de yapmak istediğini biliyorum. Yeni bir model denemek istediğini söylemiyor muydun?"
Hala emin olamadığım için kendime tekrar bakıp ona döndüm. "Evet ama profesyonel birisiyle, seninle değil."
Geri çekilip kınayan gözlerle beni süzdü. "Tekrar uzayacak sonuçta! Çok fazla kesmeyeceğiz ki."
Tekrar düşünüp kafamı iki yana salladım.
Mi-rae kostümümü tamamlayacağını ve bana yakışacağını düşündüğü için beni kahkül kesmek için ikna etmeye çalışıyordu ama böyle bir şey istediğimden emin değildim. Chan'e parti için saçını boyamamasını söyleyip kendi saç modelimi değiştirmek anlamsız olacaktı. "Sen sadece saçımı kabart yeter."
Elindeki makası ve tarağı lavabo mermerine bırakıp fişteki maşayı aldı. "Önce bukleler yapıp sonra onları dağıtacağım."
Kesmek dışında istediğini yapabilirdi artık karışmayacaktım. "Bizimle gelmek istediğine emin misin? Sensiz daha önce hiç partiye gitmedim."
Sağ eliyle tuttuğu saç tutamını maşaya sararken gülümsedi. "Eminim harika vakit geçireceksin, bana ihtiyacın yok."
Bu sefer aynadan bakmakla yetinmeyip kafamı ona çevirdim. "Mi-rae! Sana her zaman ihtiyacım var."
Başka bir saç tutamını daha maşaya sardı. Hayatımdaki yeri ve önemi çok büyüktü, bir ilişkim olduğu için kendini kötü ya da dışlanmış hissetmesini istemiyordum çünkü ben de farkındaydım ki bir süredir ona çok vakit ayıramamıştım. Tuvaletin kapısına vuruldu. "İşiniz çok uzun sürer mi?"
"İçeri gelebilirsin."
Mi-rae'nin ona izin vermesinden sonra kapı yavaşça açıldı ve Chan kafasını usulca içeri uzattı. Kafamı Mi-rae'nin işini rahatça yapması için olabildiğince oynatmamaya çalışıyordum bu yüzden hafifçe sola dönüp ona baktım. Göz göze geldiğimizde yüzünde büyük bir gülümseme belirdi. Kapıyı tamamen açıp içeri girdiğinde kostümünü giydiğini gördüm.
Eğer 11 yaşındaki Seul Jiin Hogwarts forması içinde böyle iç ısıtan gülümsemesiyle bana bakan Chan'i görseydi benimle böyle birisini bulduğum için gurur duyardı.
"Çok güzel olmuşsun." dedi aynanın olduğu tarafa, onu daha rahat görebileceğim şekilde geçerek. "Aklıma bir fikir gelmişti ama bu makyajını çoktan yapmışsınız."
"Sorun değil, aklındaki fikir neydi?"
Arkasındaki lavaboya yaslanıp ellerini göğsünde birbirine bağladı. Kıvırcık saçları yine kabarmış, birbirine karışmıştı. Saçları kabardıkça saçlarıyla oynuyor, oynadıkça onları daha çok kabartıyordu. Bu döngü asla şaşmadığı için saçları her zaman bu şekildeydi. "Felsefe Taşı'nda taşı bulmaya çalışırken yaralanıyorlardı ya, düşündüm ki eğer öyle makyajlar yaparsak konsepte biraz daha uyarız."
Sunduğu öneriyle gözlerim bir aydınlanma yaşamışım gibi şaşkınlıkla açıldı. "Harika bir fikir! Mi-rae'nin bizi harika yapacağına eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Po Tid||Bang Chan
Fanfiction"Hayatıma girmemesi gereken birisiydin, Chan. Böyle şeyleri hissetmemem gereken birisiydin." [Ekim,2020]