Salondaki televizyondan gelen sesler dışında evde başka bir ses yoktu. Üstümü giymiş, zilin çalmasını bekliyordum. Aynada kendime bakarken emin olamıyordum. Çiçekli, krem rengi elbise sanki bana ait değilmiş gibi duruyordu.
Telefonu kontrol edip saate baktım. Birazdan Koto'nun yüzünde olacak ifadeyi düşündükçe sabırsızlanıyordum bu yüzden Chan'e tekrar mesaj atıp atmama konusunda karar veremiyordum.
Zil nihayet çaldığında kendimi tutmayıp kahkaha atmak istedim ama sabretmeliydim. Kahkahalar sonra atılacaktı.
Koto'nun herhangi bir harekette bulunduğuna ya da kapının açıldığına dair ses gelmediğinde kaşlarımı çatarak odamın kapısına yaklaştım. Zil tekrar çaldı.
Televizyonun sesi kısıldı, Koto kapıyı açacaktı.
Kapı açıldı ve Koto'nun şaşkın sesini duydum. "Chan? Seni beklemiyordum. Bir şey mi oldu?"
"Aslında hayır. Seul Jiin'i almaya gelmiştim." Chan'in sesi gayet normal ve sakindi.
"Seul Jiin'i mi?" dedi Koto, sesi daha şaşkın çıkıyordu. Keşke yüz ifadesini de görebilseydim. "Neden onun için geldin ki?"
Chan'in güldüğünü duydum. "Plan yapmıştık. Aşağıda bekledim ama inmeyince yukarı çıkmak istedim."
Ona yukarı çıkması için neredeyse yalvarmıştım. Koto'yu sinirlendirmek, planının bir işe yaramadığını böyle görmesini istemiştim. Chan bunu ne kadar yanlış bulsa da ikna etmeyi başarmıştım. "Öyle mi? Siz ikiniz konuşuyor musunuz?"
"Neden konuşmayalım ki? Sana da söyledim, onunla arkadaşlığımı seviyorum."
Gülümsememe engel olamadım. Bana bunu hep söylüyordu ama başkasına söylediğini duymak daha farklıydı.
Bir süre sessizlik oldu. "İçeri gelsene! Seul Jiin odasında, çağır istersen."
"Benim yerime çağırır mısın? Ben burada bekliyorum."
Koto'nun odama gelip benimle konuşmak istemeyeceğini biliyordum, özellikle Chan'in beni beklediğini söylemeyi hiç istemeyeceğine emindim. Ama Chan'e bunu belli etmek de istemeyecekti ve ben bu planı bu yüzden yapmıştım. Beni Chan için çağırmasını istiyordum.
Bizi bu duruma o sokmuştu ve ona karşılık vermek istiyordum. "O zaman ben gidip çağırayım." dedi Koto.
Heyecanla kapıdan uzaklaşıp dolabımın kapağını açtım. Bir şey arıyor gibi yapabilirdim. Üsta rafa uzanıp kıyafetleri karıştırmaya başladım.
Kapı açıldığında şaşkın olmaya çalışarak kıyafetleri bırakıp kapıya döndüm. Koto kaşlarını çatarak beni süzdü. Beni elbiseyle bulmayı beklemiyordu belli ki. Buna hakkı da vardı, çok uzun zamandır giymiyordum. "Chan geldi."
Onu bana öyle bakarken görünce kendimi kötü hissettim. Arkadaşımı sinirlendirmek için böyle şeyler yapmış olmak kesinlikle iyi hissettirmemeliydi de. Üzerimdeki elbiseyi bile yersiz kıskançlığı için giymiştim. Yaptığım şey yanlıştı.
Ama Koto'ya kızgınlığım bu hissi bastıracak kadar fazlaydı. Bu yüzden hiçbir şey yokmuş gibi gülümsedim. "Bu kadar çabuk geleceğini düşünmemiştim."
Hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp gitti. Fazla mı olmuştu? Ne düşünüyordum ki? Çocukça bir hareketti.
Aynaya bakıp kıyafetlerimi değiştirmeyi düşündüm. Ama Chan'e bir sürü şey yaptırmıştım, daha fazla bekletemezdim. Bu yüzden çantamı alarak odadan çıktım ve dış kapıya ilerledim. Salonun önünden geçerken içeriye baktım ama Koto odasına geçmiş olmalıydı, orada değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Po Tid||Bang Chan
Fanfiction"Hayatıma girmemesi gereken birisiydin, Chan. Böyle şeyleri hissetmemem gereken birisiydin." [Ekim,2020]