Karanlık koridorda yürürken apartmandan gelen gürültüyü yok saymaya çalıştım. Salona ulaştığımda kapının yanındaki düğmeye basarak mutfak tezgahının olduğu taraftaki ışığı yaktım.
Bardakların olduğu dolaba yönelirken apartmandan büyük bir gürültü daha geldi. Tezgahtaki sürahiden, dolaptan aldığım bardağa su doldururken kapı kilidinden anahtar sesi geldi.
Hırsız olamazdı değil mi? Bu civarda daha önce böyle bir olay yaşandığını duymamıştım. Kapı açılırken yavaşça salonun girişine geçip gizlice kapıya bakmaya çalıştım.
İçeri iki kişi girdi. Kim olduklarını anlamıştım ama anlamamış olmayı dilerdim. Gerçekten Koto ilk buluşmada sabaha kadar Bang Chan'le vakit geçirmiş olamazdı. Üstelik öyle yalpalıyor ve gülüp duruyordu ki sarhoş olduğuna epey emindim.
"Bu taraf."dedi Koto gülerek odasını işaret ederken.
Saklandığım yerden çıkıp beni görmelerini sağladım. Bulunduğum yerden bile içki kokusunu yoğun bir şekilde alabiliyordum.
Bang Chan kolunu Koto'nun beline sarmış, onu kendi vücuduna yakın bir şekilde ayakta tutmaya çalışıyordu.
"Ben halledebilirim."dedim Koto'ya doğru uzanarak ama o benim elime vurarak beni durdurdu.
Kaşlarını çatmış işaret parmağını bana doğru sallıyordu. "Oyunbozanlık yapma Seul-shi! Bırak da odama gidelim. Onu odamda istiyorum."
Ne yapıyordu böyle? Bu kadar sarhoş olmamalıydı. Sabah bu olayı anlattığımda hatırlamayacağına ve pişman olacağına emindim.
Gözlerim Bang Chan'e kaydı, şaşkınca Koto'ya bakıyordu. Bakışlarını bana çevirdiğinde hala şaşkındı.
"Birlikte götürelim mi?"dedi sakince.
Kafamı sallayarak onu onayladım. "Evet, öyle yapalım."
Koto'nun sızlanmalarını yok sayarak odasına ilerledik. Onu yatağına yatırınca geri çekildim. Bang Chan benden çekiniyor olabilir miydi? Koto'yla kalmak istiyor olabilirdi.
Bang Chan yorganını örtüp bana döndü. "Ben gideyim o zaman."
Odadan çıkmasını bekleyip ardından kapıyı çekerek ben de çıktım.
Salon kapısının önüne geldiğimizde bir an duraksadı. Kalmak istemezdi değil mi? Bu saatte bir an önce evine gitmek istiyor olmalıydı, ben yatağıma gitmek istiyordum çünkü.
"Aslında biraz oturabilir miyim? Seninle konuşmak istiyorum."
Bang Chan benimle ne konuşmak isteyebilirdi? Koto daha saçma şeyler yapmış olabilirdi ve bunları dinlemek istediğim en son şeydi.
Elimle salonu gösterdim. "Gel."
Neden reddetmeyi bilmiyordum? Bu saatte burada olmaması gerektiğini söyleyebilirdim. Uyumak istediğimi söyleyip onu erteleyebilirdim de ama hayır diyemiyordum işte. Birden sizinle konuşmak isteyen bir insana nasıl hayır diyebilirdiniz ki?
Arkası mutfak tezgahına bakan krem koltuğa oturduğumda o da aynı şeyi yaptı. Bana doğru dönerek bir bacağını kendine doğru çekti. Düzgün bir ışıkta suratına bakabilme şansını daha yeni buluyordum. Saçlarının sol tarafı diğer tarafa göre daha çok kabarmış, dalgaları dağılmıştı. Büyük beden kazağının yakası yamulmuş, sol omzu da biraz açılmıştı. Avustralyalıların esmer olması gerekmiyor muydu? Çok açık bir ten rengi vardı.
Kafasını eğmiş, kotunun yırtık diziyle oynuyordu. "Sence ben nasıl bir insanım?"dedi kafasını kaldırmadan.
Gözlerimi hızla oynadığı yırtıktan sıratına çevirdim ama o hala aynı yere bakıyordu. Bunu hiç düşünmemiştim. Düşünseydim bile bir cevabım olmazdı, onu tanımıyordum. Hakkında birçok şey duymuştum ama onları da hatırlamıyordum, dikkatle dinlediğim hiçbir bilgi olmamıştı onun hakkında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Po Tid||Bang Chan
Fanfiction"Hayatıma girmemesi gereken birisiydin, Chan. Böyle şeyleri hissetmemem gereken birisiydin." [Ekim,2020]