companion

2.1K 133 144
                                    

Son dersimden çıkarken başım ağrıyordu. Önceki gece teslim etmem gereken bir raporu yetiştirmek için sabahlamıştım. Üstelik hava inanılmaz sıcaktı. Kulaklığımı çıkartıp müzik bile dinlemek istemiyordum, ağrı kesici alıp uyumalıydım. Bir an önce eve gitme isteğiyle hızlı adımlarla okul bahçesinde yürüyordum.

"Seul Jiin." üç yıldır bu okulda okuyordum ama ilk defa adımı bahçede birinin yüksek sesle söylediğini duyuyordum bu yüzden yanlış duyduğuma inanarak yürümeye devam ettim. "Hey, Seul Jiin!"

Doğru duyduğuma emin olduktan sonra sesin geldiği yöne döndüm. Bang Chan benim olduğum tarafa koşar adımlarla geliyordu. Onu gördüğümü anlayınca gülümseyerek el salladı. "Bang Chan?"dedim gülümseyerek. Umarım tuhaf bir durum olduğunu farkındaydı.

Koşarken sallanan dalgalı saçlarını yanıma yaklaştığında elini daldırıp karıştırdı. "Eve mi gidiyorsun?"

Belli ki tuhaflığı farkında değildi. Kotoyla tanışması için ayarlanan akşamın üzerinden birkaç gün geçmişti ve biz o günden sonra ilk defa karşılaşıyorduk. Eve gidip gitmemem onu neden ilgilendiriyordu ki?

"Evet."

Saçlarını tekrar eliyle karıştırırken gülümsedi. "Ben de seninle gelsem olur mu? Kotoyla bu akşam için plan yaptık, onu almaya gelmem gerekiyor. Seni görünce birlikte gitmek iyi bir fikir gibi geldi."

Plan yaptıklarını biliyordum. Koto Bang Chanle konuştuğu her cümleyi, yazıştığı her mesajı tek tek anlatıyordu. Bu konuda böyle heyecanlı olması hoşuma gidiyordu. Onu uzun bir süredir bir konuda bu kadar mutlu ve hevesli görmemiştim.

"Olur tabii."dedim kafa sallayarak. Aslında birlikte yürümeyi pek istemiyordum. Çünkü biliyordum ki yolda birkaç cümleden sonra hep sessizlik olacaktı. Bang Chanle ne konuşabilirdim ki? Bölümlerimiz bile çok farklıydı, bildiğim bir ortak noktamız yoktu. Ama hayır da diyemezdim. Hayır desem bile aynı yoldan gidecektik, ne anlamı kalacaktı? Sadece kaba davranmış olacaktım.

Elleriyle referans yaparak yolu gösterdi ve bu komikmiş gibi güldü. Komik değildi ama yine kaba davranmamak için ben de güldüm. Hep böyle komik olduğunu düşündüğü şeyler yapar mıydı?

Yürümeye başladığımızda asfaltı izliyordum. Bir süre sessizce yürüdük. Bang Chan'le ne konuşabilirdim, hiçbir fikrim yoktu. Başımdaki ağrı da düşünmemi engelliyordu zaten.

"Gerçekten edebiyat okuyormuş gibi görünüyorsun, bunu biliyor muydun?"

Kaşlarımı çatarak kafamı ona çevirdim. "Ne?"dedim anlamsızca. Gerçekten düşünemiyor olabilir miydim yoksa anlam verememiş olmam normal miydi?

Sesli bir şekilde nefes verirken güldü. "Yani bilirsin işte,"dedi İngilizce konuşarak. Suratımı buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Gerçekten böyle itici bir şekilde mi konuşuyordu. "Bazı insanlar belirli gruplara aitmiş gibi görünürler. Mesela bir öğretmen, bir doktor."

Bir daha insanlara kibar davranmamalıydım galiba, çok erken pişman olmuştum.

"Cidden insanları böyle dış görünüşüyle gruplandırıyor musun?"

Gözleri şaşkınlıkla açılırken yürümeyi bırakıp bana döndü. "Hayır, elbette hayır. Sadece o enerjiyi verdiğini söylemeye çalışıyorum."

Bang Chan'e gerçekten önyargılı olmamaya çalışıyordum ama o beni neredeyse test ediyor gibiydi. "Bunu bir övgü olarak mı kabul etmeliyim? Okuduğum bölümün kişiliğime değil görünüşüme uygun olması mı doğru bir seçim yaptığımı gösteriyor?"

Herhangi bir tepki vermesini beklemeden yürümeye devam ettim. Başımdaki ağrı kafatasımı çatlatacak gibi hissettiriyordu artık. Nasıl böyle sığ olabilirdi? İngilizcesiyle bile resmen övünüyordu ama yaşadığı ülkede kişiliğini hiç geliştirememişse dil biliyor olmasının önemi neydi?

Po Tid||Bang ChanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin