Günlerdir içimde hissettiğim ve bir türlü atamadığım sıkıntı artık dayanamayacağım kadar rahatsız ediciydi. Chan'le Po tid'de buluştuğumuz akşamdan sonra hiçbir şekilde görüşmemiştik. Hiç aramamıştı ya da mesaj atmamıştı. Onun yerinde olsam ben olsam ben de mesaj atmazdım. Ama onun yerinde değildim ve bu yüzden mesaj atmış olmasını dilerdim.
Eğer bugün de onu görmezsem haftasonuna kadar göremeyecektim çünkü stajından önceki son gündü.
Odamdan çıkıp çoraplarım sayesinde ayaklarımı parkede sürükleyerek salona ilerledim. Mi-rae önünde bir kase ramen, aylardır beklediği dizinin yeni sezonunu izliyordu. Ayaklarımın çıkardığı ses yüzünden salona girdiğimde kafasını bana çevirdi. Elinde tuttuğu kaseyi sehpaya bırakıp koltuğa oturmamı bekledi.
Yanına uzanıp kafamı kucağına koydum. Ona olanları anlatmıştım. Zaten Mi-rae olmasa bu karmaşıklığın içinde kendi kendimi yerdim. Sürekli kafamda dönen şeyleri onunla konuşmasam büyük ihtimalle hiçbir yol katedemeden oturup ne yapacağım diye sürekli ağlardım.
"Kendini çok zorluyorsun. Eğer yanına gitmek istiyorsan git. Bu kadar fazla düşünüp kendini yorma." dedi sakince. Ne konuşmak için geldiğimi elbette biliyordu, aklımda sürekli bu olayların döndüğünü bilecek kadar tanıyordu beni.
Derin bir nefes alırken sırt üstü dönüp aşağıdan Mi-rae'ye baktım. "Gidersem ipin ucunu kaçırmaktan korkuyorum. Artık ipin ucu ben de mi onu bile bilmiyorum zaten."
Yeterince kontrolden çıkmıştık ve biraz daha ileri gidersek işleri yoluna koyamayacaktım.
Gülümseyerek saçlarımla oynamaya başladı. "Normalde olaylara farklı bakış açılarından bakan ve analiz yapmakta başarılı olan taraf hep sen olursun ama konu Chan'le arandaki olaylara gelince hiçbir şey göremiyor gibisin."
"Bakabileceğim başka bir bakış açısı düşünemiyorum. Bu konuyu nereden tutarsam tutayım elimde kalıyor sanki."
"Hayatında hiç ipin ucunu kaçırmadığın gerçeğiyle bakabilirsin mesela."
Söylediğine anlam vermeye çalışırken kaşlarımı çatmaktan kendimi alıkoyamadım. "Nasıl yani?"
"Yıllardır tanışıyoruz değil mi? Hayatın boyunca hep yapman gerekenleri yapman gerektiği şekilde yaptın. Bir defa ipin ucunu kaçırsan da bunda bir sorun olmayacağını söylüyorum. Bir kere de keyfine bakan sen ol diyorum sadece. Chan'i görmek mi istiyorsun? Git gör. Seni öptüğünde karşılık mı vermek istiyorsun? O zaman ver. Kendini bu kadar göz ardı etme."
Mi-rae'nin sözleri içimdeki Chan'in evine gidip onu görme isteğini körüklerken hala kendime durup durmamam gerektiğini soruyordum. Birkaç dakikalık iç savaşın sonunda koltuktan kalktım. Mi-rae sabırla benden cevap beklerken ayağa kalktığımda şaşkın gözleriyle kafası benimle birlikte hareket etti. "Gidiyorum." dediğimde gülümsedi.
Yine Mi-rae'nin sözleriyle anlık bir yükselişe geçiyordum ama bu zamana kadar Chan konusunda beni yönlendirdiği hiçbir şeyden pişman olmamıştım. Aramız Koto'nun söylediği yalan yüzünden bozulduğunda da yine Mi-rae sayesinde sorunu çözmek için adım atmıştım.
Peki ben bana yalan söyleyecek kadar beni düşünmeden hareket eden Koto için neden bu kadar kötü hissediyordum? Onunla aramız artık nasıldı bilmiyordum bile ama yine de onun için belki de hayatımın şansı diyebileceğim adamı geri çeviriyordum. Koto'yu seçmek beni Chan'le olmaktan daha mutlu etmeyecekti. Aslında Mi-rae'nin söyledikleri düşündükçe kafamda anlamlanmaya başlıyordu.
Ben Chan ve Koto arasında seçim yapmıyordum, buradaki asıl olay kendimi seçip seçmediğimdi ve kendimi seçmek istiyordum.
Odamdan telefonumu ve cüzdanımı alıp dış kapıya ilerledim. Gözüme çarpan ilk ceketi giyip elimdekileri ceplerime koyarken bir yandan da ayakkabılarımı almaya çalışıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Po Tid||Bang Chan
Fanfiction"Hayatıma girmemesi gereken birisiydin, Chan. Böyle şeyleri hissetmemem gereken birisiydin." [Ekim,2020]