"Önemli değil diyorsam öyledir, tamam mı? Her şeyi bilmene gerek yok," Dedi telefonu hırsla cebine tıkıştırırken. Dolan gözlerimdeki yaşları geri göndermeyi başarmıştım. Tabi bu bağıra bağıra ağlamak istemediğim anlamına gelmiyordu.
"Ben senin sevgilinsem bunu bilmeye hakkım var," Titreyen ellerimi saklamak amacıyla arkama götürdüm ve yanağımın içini dişledim. Benim dediklerimden sonra öfkeyle daha fazla üzerime gelmesiyle onu durdurdum. "Ne oldu? Yine canımı mı acıtacaksın yoksa?"
"Lydia!" Diye kükredi beklemeden. Sağ gözünün hafifçe seğirmesi çılgına döndüğünün işaretiydi fakat umurumda değildi. Bu zamana kadar sessiz kalmama alışmış olmalıydı ve bu yüzden karşılık vermemi sevmiyordu.
"Ne?!" Diye aynı şekilde bende ona sesimi yükselttim. İtiraf etmeliyim ki ondan gerçekten korkuyordum. Tabi içimdeki sesler ve çenem durmak istemiyordu. Orası ayrı.
"Bir anlık sinirime geldi. Kendimi tutamadım. Beni biliyorsun. Böyle biri olduğumu biliyorsun."
"Bazen cidden... Cidden senden nefret ediyorum, Justin,"
"Hayır," Diye fısıldadı bana yaklaşarak. "Benden nefret etmiyorsun." Yüzündeki ukala tavır ile onu yumruklamak istemiştim.
"Emin ol tahmin ettiğinden daha büyük bir nefret bu," Dedim dudaklarımın yukarıya kalmasına izin vererek. Şuan sadece sinirden gülüyordum.
Gözleri hayal kırıklığıyla kısıldı. "Bana nefret besliyorsan neden benimle birliktesin?"
Bana karşı tüm kelimelerini kullanmaya hazırlıklı gelmişti belki de. Şimdi demek istediğim şeylerin mânâsını çarptırarak konuyu farklı bir tarafa çekiyordu.
"Benden bir şeyler saklayacaksan neden benimle biriktesin?" Diye mırıldandım bende. Kendimi ağlamamak için zor tutuyordum.
"Senden bir şey sakladığım yok,"
"Bu saklamamış hâlin mi?" Diye sordum dalga geçerek. "Sabah her kalkışımda yanımda olmuyorsun. Bu yüzden seni kahvaltıda yediğin yiyeceklere kadar merak ediyorum. Bazen geç geliyorsun ve uykunu alamayacağını düşünüp durmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Gün içinde neler yaptığını hep merak ediyorum. Ama bana koca bir 'hiç' kelimesinden başka bir şey söylemiyorsun. Birkaç cümle bile kurman bana yeterdi,"
"Siktiğimin cümleleri değil sana olan sevgim önemli. Sevgimi sana inandırabildiysem gerisi umurumda değil," Derken parmaklarını saçlarına geçirmişti. Bunu yapması gergin olduğuna işaretti.
"En azından o önemsiz gördüğün cümleler aramızdaki adını koyamadığım soğukluğu oluşturmazdı." Dolan gözlerimi yukarıya diktikten sonra omuzlarımı dikleştirmeye çalıştım. Şu köşeye yığılıp ağlamaktan başka hiçbir şeyi yapmak istemiyordum.
Dışarıdaki sokak lambasının bıraktığı parlaklık, gözlerine loş bir şekilde yansımıştı. Saniyeler sonra gözlerinde lambanın parlaklığı yerine hayal kırıklığının parıldamasıyla daha baskınlaşmış bakışları belirdi. "Benden soğudun mu?"
"Ben senden soğumadım. İstesemde bunu yapamam." Biraz önce duvara çarpıldığı için hâlâ minik bir sızı barındıran sırtım gerildi. Ensemdeki tüylerin diken diken olduğunu hissedebiliyordum. "Eski samimiyetimizin ufalandığının farkında mısın? Artık yok olma yolunda,"
"Barıştığımızdan beri eskisi gibi olmaya çalışıyorum ve sen bana bu samimiyetin yok olduğundan bahsediyorsun." Dedi dudaklarında acı bir gülümseme belirirken. Karanlık odam da rahatsız edici bir duygu seziyordum.