"O. Lanet. Sürtüğün. Burada. Ne. İşi. Var." Her kelimeyi bastıra bastıra dudaklarımın arasından çıkartırken sinirden tüm vücudumun alev aldığını hissedebiliyordum. Parmaklarıma geçirdiğim Harry'nin saçlarını daha fazla çektikten sonra birbirine bastırdığım dişlerim aralandı.
"Cidden bilmiyorum, kuzen! O kahrolası beyaz kıçlının eski hatunu yüzünden benim kafam kopuyor, ah!" Kolumun altında daha fazla kıpranması ile hırsla elimi Harry'nin kafasından uzaklaştırdım ve ellerimi belime yerleştirdim.
Bir dakika, az önce Harry, Savanna için Justin'in eski hatunu mu demişti?
"Bak hâlâ eski hatun diyor! Sen canına mı susadın?" Dedim Harry'e ardı ardına kesilmeyen yumruklarımı savururken. Öfkeden çılgına dönmem için sanki tüm insanlar 'Hadi Lydia'yı sinir edelim!' diye anlamıştı sanırım.
Evet, doğru duydunuz. Savanna burada. Aslında ona, sevgilimi o koca kıçıyla baştan çıkarmaya çalışan dip boyası gelmiş sahte sarışın da diyebiliriz. Bunda bir sakınca görmüyorum.
Justin, dönen sandalyesine oturmuş bir sağa bir sola sallanarak onun masasının üzerine yayılmış olan Savanna'yı dikkatlice dinliyordu. Oysa ki sadece onu ziyarete gelmiştim. Nasıl bir yerde çalıştığını ve nasıl olduğunu merak ettiğim için ona haber vermeyerek gelmeyi seçmiştim çünkü küçük bir sürpriz hoşuna gidebilirdi.
Demek ki neymiş? Bundan sonra Bay Bieber, benim tarafımdan habersizce dikizlenecek.
Tabi ben o Savanna'yı dikizleyen gözlerini oyup onun eline vermeyi düşünmüyorum değil.
Sinir sınırlarımın aşıldığını beynime hükmeden kan ile hissetmiştim. Bacaklarım benim komutlarım dışında hareketlenmiş ve Justin'in yanına doğru ilerlemeye başlamıştı. Yanlarına geldiğimi fark etmedikleri zaman sahte bir öksürük ile ikisinin de bana doğru yönelmesini sağladım.
"Lydia?" Dedi Justin şaşkınlığını ses tonuna yansıtarak. Oturduğu sandalyeden kalktı ve kollarını bana sardı. Şuan o kadar öfkeliydim ki bana doladığı kollarını kopartıp götüne sokmak istiyordum ama bozuntuya vermemeye çalışarak bende ona isteksizce sarıldım.
"Ne büyük sürpriz ama," Diye alay etti Savanna. Sesinin melodisi dahi bu kadar iticiyken hangi güç onu burada pataklamamam için beni tutabilirdi acaba?
"Aslında bana da bir sürpriz olmadı değil," Kendimi sakin tutmaya çalışıyordum -ki bu, Justin'i birazdan laflarımda dövmeyeceğim anlamına gelmiyordu. "Ve biliyor musun?" Diye tısladım kendimi tutamayarak. "Ben sürprizlerden nefret ederim."
Mavi gözleri istediğini alamamış çocuklar gibi kısıldı. Ardından masadan kalkarak çantasını omzuna aldı ve, "Tekrar görüşmek üzere, Justin," diye sanki ben yokmuşum gibi Justin'e mırıldanarak kıçını kıvırta kıvırta gitti.
Tekrar görüşmek üzere, Justin.
Tekrar görüşmek üzere, Justin.
Tekrar görüşmek üzere, Justin.
Aynı cümle beynimde onlarca kez tekrarlanırken Justin'e nasıl bir öfkeyle döndüğümü hatırlayamıyordum. Açık kahve gözlerindeki korkuyu tüm hücrelerim hissetmişti.
Benden bir şey saklıyordu.
Beni öpmek için dudaklarıma doğru eğildiğinde geri çekildim ve yüzüne hayal kırıklığıyla baktım. Hâlâ endişeyle alt dudağını kemirmekle meşguldü.
"Her şeyi açıklayabilirim." Dedi ellerini iki yana açarak. Dakikalardır orada öylece dikiliyordum. Harry dahi olacakları pür dikkat seyrediyordu. Açıkçası bende ne diyeceğimi bilmiyordum çünkü dilim uyuşmuş gibiydi.