23 (part 1) // you're my big baby

8.6K 376 27
                                    

Yerdeki kurumuş kan damlalarını takip eden gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. İçerideki yoğun kan kokusu başımın dengesizce dönmesine neden olmuştu. Kendimi zorlukla toparlayarak elimdeki pastayı yan tarafımdaki masaya bıraktım ve Justin'i aramaya koyuldum. Etrafta kimse yoktu ve bu beni git gide ürkütüyordu. Midemin telaşla çalkalanmasının tek sebebi Justin'e bir şey olma ihtimaliydi. Sertçe yutkundum.

Gittikçe büyüyen kan damlaları ardından hıçkırıklarımıda arttırmıştı. Merdivenden yukarıya doğru gittiklerini fark ettiğimde hızla Justin'in odasına ilerledim. İçimden ona bir şey olmasın diye dua ediyordum. En çokta bundan korkuyordum işte: Dileklerimin gerçekleşmemesinden.

Justin'in odasına girdiğimde boş olduğunu etmek beni iyice tedirgin etmişti. Biri ona zarar vermiş olsa bile bu kim olabilirdi ki? Onun kimseyle bir düşmanlığı yoktu. İnsanlarla kavga etmeye bile üşenirdi o.

Konu sen olunca işler değişebiliyor. dedi iç sesim.

Kan izlerini gördükçe midem daha şiddetli bulanıyordu ve bunu durduramıyordum.

Dikkatli düşün.

Justin'in kütüphanede patakladığı çocuk olabilir miydi? Belkide bu kanlar Justin'e değil, başkasına aitti. Ya tahminlerimden biri doğru ya da ben fazla film izliyorum.

Banyonun kapısındaki silik kan izini görmemle oraya doğru koştum. Hiç düşünmeden içeriye girdiğimde klozetin üzerinde oturan Justin'i görmüştüm, en azından bu beni birazcık rahatlatmıştı. Ama omzundan başlayıp göğsüne kadar uzanan taze kan lekeleri çığlık atmama neden olmuştu. Bembeyaz gömleği kana bulanmış, buruşturularak bir köşeye fırlatılmıştı. Gözlerime bakışı bir farklıydı. İrislerindeki acıyı fark etmemek mümkün değildi. Acıyla inleyerek öne doğru eğildiğinde yanına gittim yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

"S-Sana ne oldu böyle?" Yine acıyla inledi. Alt dudağımı çiğnedim. Onu böyle görmek beni de fazlasıyla üzüyordu.

"Önemli değil, sadece..." Dedi zorlukla. "Yaranlandım." Hemen koluna girdim ve onu kaldırmaya yeltendim ama bunu engelledi.

"Neden hastaneye gitmedin?"

"Senin burada ne işin var?"

"Burada olduğumun bir önemi yok! Amacın ne, Justin? Kan kaybından gebermek mi?" Ağzımdan istemsizce bir bağırış çıkmıştı. Havluyu alarak omzuna yerleştirdim ve küçük bir tampon yaptım. Justin'in kendinde olduğundan emin değildim. Onu zorlukla kaldırdım ve yürümesine yardım etmeye çalıştım. Yalpalarak adım atıyordu ve her an bende düşebilirdim. Onu hastaneye götürecektim. Başka bir yolu yoktu. Burada kalmaya devam edersek bu onu dahada kötüleştirebilirdi.

"Seni hastaneye götüreceğim. Yürüyebilirsin değil mi?" Kafasını evet anlamında salladığında güçlükle onu aşağıya indirmeyi başardım. Ne kadar olmuştu bilmiyorum ama bayağı oyalanmıştık. Zaman kaybı Justin'in lehine iyi değildi.

Justin'i arka koltuğa dikkatli bir şekilde yatırdım. Gözleri yarı kapalıydı. Göz yaşlarımı iyice temizleyip hızlı bir şekilde arabayı çalıştırdım ve gazı kökledim. Boş caddede tekerlekler yüksek bir sesle çığlık attı. Süratli gitmeye çalışmam umurumda değildi. Onun benim trafik kurallarına uyup salyangoz gibi gitmemden dolayı kan kaybetmesini istemiyorum.

Hastaneye kadar ne sesi ne de soluğu çıkmıştı. Arada ona uyanık kalmasını söylemeyi ihmal etmemiştim. Trafik lambalarında durduğumuzda ona dönüyor ve elini tutarak ona güven veriyordum. Yapabildiği tek şey zorla gülümsemekti. En azından bu benim için yeterliydi. Tek düşünebildiğim, neden hastaneye gitmediğiydi ve Harry'nin bundan haberi var mıydı?

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin