Elimi ağzıma götürerek ciğerlerime dolan kirli dumanı öksürdüm tekrardan. "Lydia!" Justin'in sesini duyduğumda sese doğru ilerlemeye başladım. Etraf hızla alev almaya başladığında ise gerilemek zorunda kalmıştım.
"Lydia, buraya gelmeye çalış!"
Gözlerimi alevlerde gezdirip tekrar ona baktım. "Sınıf arkadaşım olarak neden centilmence bir hareket yapıp beni kurtarmıyorsun?"
Gözlerini devirerek alevlerin arasına daldı ve görebildiğim kadarıyla hızlı üzerindeki tişörtünü çıkardı. "Ben bir yangın tüpü bulup geleceğim! Ben gelene kadar bunu ağzına kapat!" Dedi ve tişörtünü havaya atarak ikimizin arasında olan dev alevin üzerinden geçirdi.
Nefes alamaz hale gelmiştim. Her nefes aldığımda göğsüme batan kirli duman geçen saniyelerde görüntümü bulanıklaştırıyordu. Yerde duran Justin'in siyah tişörtüne bakıp tekrar ona döndüm. "Ben senin iğrenç tişörtüne elimi bile sürmem!"
Sinirle nefesini vererek öksürdü ve kollarını iki yanına açarak bağırdı. "O zaman sana iyi gebermeler!" Diyerek arkasını döndü ve görebildiğim kadarıyla uzaklaştı.
Etrafta çalan siren sesleri kulaklarımı parçalamaya yetmişti. Yerdeki tişörtünü elime alıp ağzımı kapattığımda o kadarda kötü bir şey olmadığını fark ettim.
Gerçekten harika bir kokusu vardı.
Fakat tişört fazla etkili değildi sanırım. Havadaki kirli duman iyice içime doğru yerleşiyordu. Hissediyordum. Gözlerim artık bulanıklaşıyor, her şeyi çift görmeye başlamıştım.
Elinde yangın tüpüyle gelen Justin'i fark edememiştim bile. Tüple uğraşan Justin bir süre sonra tüpü bir kenara bıraktı ve saçlarını çekiştirdi. "Siktir," Diyerek tısladı. "Bitik!" Nasıl yaptığını bilmediğim halde alevlerin arasından yanıma gelerek beni kucağına aldı ve dudakları kulağıma doğru eğildi. "Sadece tişörtü ağzına kapat ve derin nefesler almaya çalış. Buradan çıkacağız,"
"Şimdi kollarını boynuma sar ve bana sımsıkı tuttun," Mırıldanışıyla beraber dediklerini yerine getirdim. Tişörtünü boynuna sıklayarak yüzümü oraya gömdüm ve kollarımı ona sardım. Fark etmediğim bir şekilde tahta raflar alev alarak yere kapaklandığında istemsizce ağzımdan çıkan çığlık, boğazımı yakmıştı. Justin, yanan tahtalardan uzaklaşmak amacıyla birkaç adım geri gitmek isteyince sendelemişti. Düşeceğim an belimdeki ve bacak eklemlerimin altındaki ellerini sıkılaştırdı. Korkuyla ona sımsıkı sarıldım
Korkup kapattığım gözlerimi açmaya meyilli değildim. Ama hissettiğim birkaç sarsılma ile burnuma temiz havanın içtenliği doluyordu sanki. O sıcaklık uzaklaşmıştı. Sarsıntılar ve adımlar kesildiğinde bile gözlerimi açmaya korkuyordum. Yumuşak bir yere oturtulduğumda elimi yere koyarak ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Hafif elime batan yumuşak dokudan bunun çim olduğunu anladım. "Hey," Dedi sessizce. "Korkma, gözlerini açabilirsin." Sesi iyice fısıltıya dönerken istemsizce gözlerimi açtım. Dışarıdaydık. Etraftaki onlarca polis, itfaye ve ambulans arabaları vardı. Benim gibi içeride bulunan suçlular dışarı çıkartılmıştı. Herkes bana bir garip bakıyordu. Kendimi pekte ortama uygun hissettiğim söylenemezdi.
"İyi misin?"
"İyiyim fakat..." Korkuyla cevap verememiştim. Eğer ona benim yüzümden bir şey olursa ömrüm boyunca azap çekeceğimden emindim. "Harry içeride," Dememle etraftaki itfayecilerin ona seslenmelerini ve uyarmalarını dinlemeden yanımdan kalkarak içeri girdi hızla.
Daha önce söylemiş miydim? Her şeyi mahvetmekte üzerime yokturda.
Justin Bieber