47 // you're the love of my life

4.6K 341 87
                                    

"Justin?" Diye fısıldadım elim saçlarında gezinirken. Bir şeyler mırıldanarak kıpırdandı, ardından kapalı olan dudakları yavaşça aralandı ve soluğunu verdi. Başındaki sargıya dikkat ederek saçlarıyla uğraşmayı bitirip geri çekildim ve beyaz hastane yatağının üzerinde hareketsizce duran eline götürdüm elimi.

Kaşlarını çattı ve içinde Savanna adı geçen birkaç küfür duydum. Tabi Savanna'yı duyduğum gibi elimi çekmiştim orası ayrı. Ve küfürlerinin devam ettiğini söylemeden edemeyeceğim.

Yüz ifadesini birkaç dakika daha kaşları çatılmış bir şekilde tuttuktan sonra yine normal hâline dönmüştü. Çok geçmeden de kirpikleri birbirinden ayrılmış, gözleri aralanmıştı.

Gözlerini ışığa alıştıramamış olsa gerek, gözlerini bir süre daha kapayıp açtıktan sonra ona doğru gelen beyaz ışığı yok etmek için elini gözlerine siper etti. Sıkıntıyla inledikten sonra elini çekti.

"Ne bok dönüyor burada?" Diye saçma bir soru yönelttiğinde yüzüm biçimsizce bir hâl alırken ne cevap vermem gerektiğini düşündüm.

Carson ve Justin görüldüğü üzere kavga etmişlerdi. Nedenini hâlâ bilmiyordum çünkü ne Carson ne de Justin ayılmış sayılmazdı. Partide onların yanına gittiğimde insanlar zar zor Justin'i uzaklaştırmaya çalışırken yarı baygın Carson, onun başına indirdiği şişe ile Justin'in de bayılmasını sağlamıştı.

Endişelenmiştim çünkü Justin'in başı gereğinden fazla kanamıştı. Doktoru yeni hastaneden çıktığı için başına çok darbe almamasını tembihlediği hâlde kavgaya girmişti.

Justin, kafasını yastıktan tam kaldıracakken canının acımasıyla fısıltıya benzer bir ses tonuyla, "Siktir," diye mırıldandı ve geri yattı.

"Buradasın," Dedi gözleri yarı açık bir şekilde. Sargılı kolunu karnın üzerine koyduktan sonra bakışlarını bana doğru yönelttiğini hissettim. "İngiltere'ye gittiğini sanıyordum."

"İngiltere'deyiz zaten," Garipsercesine ona bakarken bir şeylerin ters gittiğini anlamam uzun sürmemişti.

Gözlerime anlamsızca bakmaya devam etmesiyle aklıma gelen fikirle ona bir soru sorabileceğimi düşündüm. "Pekala, en son ne yapıyordun ve neredeydin?" Dedim parmaklarımla gergince oynamaya devam ederek. Justin kazadan sonra ilk uyandığında doktoru da ona böyle bir soru sormuştu.

"En son arabamın camını indirmiştin ve gitmiştin." Dedi sinirle soluyarak. "Evine gittiğini sanmıştım, taksiyle yanına gelecektim fakat Harry, İngiltere'ye döneceğinden bahsedince bilet almıştım. Kısacası en son uçaktaydım,"

"Dua et ki sadece arabanı mahvettim." Dedim, Justin'in doktorunu aramak üzere telefonumu elime alırken. Kesinlikle doktoruyla bir şeyler konuşmamız gerekliydi.

***

Yaşlı doktor, gözlüklerini geriye ittikten sonra memnun olmuşcasına tebessüm ettiğinde Justin'in bize baktığını görmüştüm. Alt dudağımı gergince çekiştirerek sakin görünmeye çalışsam da Justin'in her şeyi hatırlıyor olması beynimin her köşesini istila etmişti.

Justin, taburcu olduktan sonra eve gelmiştik ve onun kendi doktoru da eve gelmeyi tercih etmişti. Doktora başına aldığı darbeden sonra tuhaf bir şekilde saçmalamasından bahsettiğimde hafızasının geri gelebileceğinden bahsetmişti -ki zaten öyleydi de.

Babamın ve Harry'ninde bu kısa zaman sürecinde her şeyden haberi olmuştu. Her iki taraftan da artık rahatça kavga edebilirsiniz iması gelmişti. Tabi Justin yarın Amerika'ya dönüyordu, orası ayrı.

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin