Justin, elini belime attığında titredim fakat bende elimi onun sıcak ensesine attım. Dudağı, alt dudağımı esir almıştı. Şuan kafam bomboştu. Onun dudakları dışında hiçbir şey düşünemiyordum. Ne Brad, ne Martin, ne Jessica, ne de ailem. Beynim, onları bir süreliğine iteklemişti.
Elimi Justin'in ensesinden çektim ve ellerimi, karanlıkta zor görülen kahverengi saçlarına daldırdım. Ellerim, saçlarında gezinirken burnuma gelen şampuan kokusu kıkırdamama neden olmuştu. Dilini iki dudağımın arasına bastırdığında, dudaklarımı araladım ve dilinin ağzımın içinde gezinmesine izin verdim. Parmaklarımın arasındaki yumuşak saçlarını çekiştirerek onu kendime daha fazla bastırdım. Bir süre sonra ayrıldığımızda göz kapaklarımı araladım ve bana parlak gözleriyle bakan Justin'le karşılaştım. Gülümsüyordu, hemde çok içten bir şekilde. Onu ilk defa bu kadar mutlu görüyordum, ilk defa böyle gülümsediğini.
Kollarımı ondan geri çektiğimde o da istemsizce ellerini belimden indirdi. Ardından dolgun dudaklarında dilini gezdirdi ve bana tekrar gülümsedi. Tek kelime dahi edemiyordum. Dilim tutulmuş gibiydi. Sadece küçük bir gülümseme, hatta tebessüm sayılabilecek derecede güldüm. Justin, elini ensesine atmış ve gözlerini kapatmıştı. Bugün onunla ilgili gördüğüm ilkler gittikçe çoğalıyordu. Sanki karşımda o sapık, hınzır ve sinsi Justin yokta daha çok tatlı, şirin ve şapşal bir Justin vardı.
Justin'in gözlerini açmasıyla yüzünün düşmesi bir oldu. Karanlıkta zar zor seçilen gözleri bir noktaya takılmıştı ve ifadesizce oraya bakıyordu. Omurgamdan bütün vücuduma büyük bir ürperti yayıldı. Onun, burnundan aldığı keskin soluklarını işitebiliyordum.
"O mu yaptı?" Diye mırıldandı ikimizin duyabileceği bir tonda. Seğiren çenesini karanlıkta bile görebiliyordum. Gözlerine inen korkutucu parlaklık kanımı dondurmuştu. Kasılmış vücudunu harekete geçirdiğinde yaptığı tek şey, ellerini yumruk haline getirmekti. Nefesimi titrekçe verdim. Etrafımızda oluşan sessizlik korkuma endişe katmıştı.
Derek'i öldürecek. diye fısıldadı iç sesim. Hatta leşini çıkartacak.
Bir şey diyemedim kolumun acısına rağmen. Bu akşam yeterince olay yaşanmıştı ve daha fazlasınıda istemiyordum. Justin'in gözlerine 'Her şey yolunda' anlamında bakmama rağmen emin olmamıştı ve bana inanmayan gözlerle bakıyordu. Ona güven vermek istercesine elini tutarak yanağına minik bir öpücük kondurdum.
"Derek yapmadı. Yani anlayacağın yanlışlıkla oldu,"
Bana ifadesizce bakmayı sürdürdü fakat bir süre sonra kafasını olumlu anlamda sallayarak elimi tuttu ve beni sürüklemeye başladı.
"Pekala," Bana inanmadığını mırıltısından anlamıştım. Konunun burada kapanmadığı barizdi ama şimdilik kapanmış gibi görünüyordu.
"Dostum, Derek ve kız ne olacak?" Harry kollarını iki yana açmış, gözlerini kısarak karşımızdaki kıza bakıyordu. Sahi, o kız kimdi?
"911'i aramayalım, uğraşmak istemiyorum. Kızıda... Ne yaparsan yap işte. Bununla da uğraşmak istemiyorum." Justin, beni çıkışa doğru sürükleyecekken durdu ve ayağımda bir şey olmadığını fark etti. Beni hızla kucağına almasıyla küçük şiddette bağırdım. O ise sadece gülmüştü. Harry'nin yanından uzaklaştığımız gibi kollarımı onun boynuna doladım ve kafamın içindeki soru listesine bir göz atarak işime koyuldum.
"O kız kim?"
"Derek'in sevgilisi,"
"Neden üzerinde gecelik var?"
"Aslında kızın geceliği fena da değildi,"
"Konuyu değiştirme ve soruma cevap ver!" Kollarımı boynundan uzaklaştırarak saçlarını yolarcasına çekiştirdim. Küçük bir çığlık atıverdi.