"İyi geceler, Bayan Terry. Ben Justin Bieber. Adınıza ait bir şikayet var." Polis olduğunu açıklamak amacıyla cebinden çıkardığı polis kimliğini gözüme soktu. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken bu saatte kimin bizimle uğraşacağını düşünüyordum. Dışarıda birkaç araba vardı ve kırmızı mavi parlak ışıkları etraftaki binalarda yansıyordu.
Kekelememeye dikkat ederek düzgünce konuşmaya çalıştım. "Nasıl yani?" Karanlıkta pek bir şey göremiyordum. Yüzünü seçememiştim. Sadece ışıklardan parlayan gözlerini biraz görebiliyordum. Ama gördüğüm kadarıyla bence bir polise benzemiyordu. Daha çok benim yaşlarında birine benziyordu. Hele kıyafetleri ise 'Ben züppe bir serseriyim!' diye bağırıyor diyebilirdim.
Çok hafifçe sağa ve sola sallanıp tüm parmaklarını cebine sokup baş parmağını sarkıttı. "Civardaki komşularınız evinizin yakınlarından silah sesi geldiğini söylüyor."
"Sanırım yanlış bir anlaşılma var. Ses gelse özellikle biz duyardık değil mi?"
"Bir sorun mu var?" Arkamdan gelen sesle başımı çevirip yanıma gelen Brad'e baktım. Biraz sert bir ses tonuyla konuşmuştu. Sanırım bu saçmalığa onunda canı sıkılmıştı. Brad, kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.
"Sevgilinizin bu saatte evinizde olması hiç hoş değil. Ne yapıyordunuz? Kesin film izliyorsunuzdur." Alaylı bir şekilde konuşup aptalca sırıttı.
Babam gibi konuşan insanları gördükçe kendimi boğazlayasım geliyor.
Brad küçük bir kahkaha atıp bana biraz daha sokuldu ve yüzü ciddi bir hal aldı. "Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum."
Adı her-ne-boksa olan polis boğazını temizleyip devam etti. "Evinizde ruhsat belgeleri var mı bayan?"
"Ruhsat belgesi derken?" Diye sordum şaşkınca.
Parmağıyla Brad'i gösterdi ve "Evinizde bunun gibi vahşi hayvanları beslemeniz için diyorum, ruhsat belgeleriniz vardır umarım." dedi.
Brad'in boynundaki damarlar belirginleşmeye başlamıştı. Elini tutup ellerimin arasına aldım. "Her neyse. Sorun halledildi değil mi? Evet, halledildi bence. İyi geceler."
"Size de iyi geceler, Bayan Terry." Karşımda sırıtan memura sahtece gülümseyip Brad'i içeri tıkmaya çalıştım. Bunu yapmasam ortalığı yıkardı çünkü.
Kapıyı kapattım. Brad tekli koltuğa oturmuştu. Yanına gidip koltuğun koluna oturdum. Elimi omzuna koydum korkuyla. Patlayacak bir bomba gibi durması beni acayip rahatsız etmişti. Küçük düşürüldüğünde çok sinirleniyor. "Brad bak sana öyle deme-"
"Tamam kapatalım konuyu!" Bana ilk defa bağırdı diyebilirim. Hemde gereksiz bir yere. Birinin bana gereksiz yere bağırmasından nefret ediyorum.
O, biraz daha burada kalırsa kavga çıkacak gibi hissediyordum. Ayağa kalkıp kapıyı işaret ettim. "İyi geceler Brad. Gitme vaktin geldi de geçti bile."
Hışımla kalkıp yanıma geldi ve elimi tuttu. "Bebeğim gerçekten özür dilerim öyle dem-"
"Evet, Brad. Kesinlikle öyle demek istememiştin. Lütfen, git artık." Yanaklarının içini ısırdı. Askıdaki montunu alıp üzerine giydi. Ayakkabılarını da ayağına geçirip yanıma geldi.
Dudaklarıma doğru yöneldiğinde onu omuzlarından tutup hafifçe ittirdim. "İyi geceler, Brad." Kapıyı ona açıp dışarı çıkmasını izledim. Aptal polis. Bir iki cümlesiyle tüm gecemizi bok etti.
***
"Sesin pek iyi gelmiyor, iyi misin?"
Yorganı biraz daha üstüme çekip içine iyice sokuldum. Telefonumu kulağıma götürmeye o kadar üşenmiştim ki hoparlöre verip konuşuyordum Jessica'yla. Penceremden biri göre kesinlikle beni kendi kendine konuşan bir deli sanardı. "Pekte iyi sayılmam aslında. Brad'le biraz tartıştık."