49 // ring

3.4K 272 51
                                    

Dünyada ve diğer evrenlerde sayamayacağımız kadar duygu, kalp çalkantısı vardı ve sanırım bana göre en kötüsü boşluktu. Bomboş olmak diğerlerine göre ayrı bir kahredici özelliğe sahipti. Çünkü nedenini bilmediğin hâlde bok gibi hissedebiliyorsan, çoktan içinde oluşan o boşluğun arasında kaybolmuş bir vaziyette olursun.

Lydia, her nefes alışımda yanımda olmamasının yarattığı boşluğun içinde bir aydınlık gibi bir şeydi benim için. Sanki uçsuz bucaksız bir çöldeydim, susuzluktan ölmek üzereydim ve Lydia'da suydu.

Ama bir bakımdan ben ateştim. Biz birbirimize ne zaman dokunsak kendimizi yok ediyorduk.

Elimdeki şişenin çekilmesi ile yarı aralık gözlerim tamamen aralandı. Ani hareketlerle Harry'nin eline uzanmaya çalışmıştım ama bu, başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

"Galiba bir yılı aşkın bir süre zaafında aynı şeyi yaşamıştık." Dedi karşımdaki koltuğa yayılırken. "Ve sana 'Git ve kızını geri al' demiştim, belki hatırlıyorsundur. Anlayacağın, taktiğimiz hâlâ geçerli,"

"Bu sefer cidden bittik." Dedim elimle alnımı ovuşturarak. "Önce ayrıldığımızı, sonra da pişman olduğunu söyledi. Onu boğuyorum. Aptal davranışlarım yüzünden beni isteyip istemediği bile belli değil,"

"O zaman niye geri geldin?"

"Çünkü bu iş artık çocuk oyuncağına döndü. İkimizi de özgür bırakmayı tercih ettim." Diye mırıldanarak ayaklarımı karşıdaki sehpaya uzattım. Kendime yer açmam için sigara paketlerini ve kül tabaklarını biraz iteklemem gerekmişti.

"Dostum, yapma böyle," Acı ve bir o kadar da bıkmış bir tavırla söylemişti bunu. "Lydia'yı biliyorsun. Ani ve hızlı karar veren birisi. Bir o kadar hızlı da hatalarını fark ediyor."

Yarı baygın bir tavırla kısık seste güldüm. Daha çok zorlama bir gülümseme gibi dökülmüştü dudaklarımdan. "Maalesef hataları kabul etmeyen bir yörüngem var,"

"Yörüngeni sikeyim."

Gözlerimi devirerek başımı geriye yatırdım, böylece göz kapaklarım kendiliğinden kapanmıştı. Yorgun bedenimdeki her uzuvun sızladığını hissedebiliyordum.

Harry'nin bira şişesini sehpanın üzerine koyduğunu belirten tok bir ses çıktı. Kollarımı kucağımda birleştirirken gözlerimi açmamakta kararlıydım.

"Tekrar, tekrar ve yine tekrar denemekten bir zarar gelmeyecek. Sana git ona yalvar demiyorum. Evlilik ciddi bir konu ve Lydia'nın birkaç aydır içinde bulunduğu psikoloji yüzünden böyle aptal bir cevap verdiğine eminim,"

"Huh?" Gibi garip bir tepkiyle onu karşıladım. Kulaklarım sesleri duyamayacak bir şekilde uğulduyordu.

Öfkeyle nefesini verdiğini işittim. "Kesinlikle sana sinirlenip küfür etmeyeceğim, kesinlikle..." Bir süre durduktan sonra yine devam etti. "Lydia ile konuşmalısın -ki zaten bunu istediğini az çok tahmin ediyorum. Bak Justin, karışmak istemezdim ama ne seni başkasıyla ne de Lydia'yı başkasıyla hayal edebiliyorum."

"Tamam," Deyiverdim birden. "Onunla konuşacağım. Her ne kadar kalbim kırık olsa da,"

"Sonunda tamam diyebildin, lanet olası. Başka zaman böyle vıcık konuşmalar yapmam, değerini bil adamım,"

Oflamadan edemedim. Kafamın içinden direk klasik Harry Styles diye bağıran aptal sesler belirmişlerdi.

"Fakat Lydia'dan önce Bay Wilson ile konuşmalıyım. Önemli bir konu hakkında,"

Lydia Terry

"Ne? Ne varmış elimde?" Diye sordum bana şaşkın gözlerle bakan Jessica'ya karşı. Yani, leptopın ekranından görebildiğim kadarıyla gözleri birazdan monitörü delecek gibi görünüyordu.

"Yüzük," Diye mırıldandı gözlerini devirirken. "Parmağındaki yüzük de neyin nesi?"

Justin benim aptallıklarım yüzünden giderken verdiği yüzük de bende kaldı.

Yüzüğün takılı olduğu parmağımı ekrandan çekerek kucağımdaki yastığın altına yerleştirdim. "Yüzük işte,"

Yattığı yatakta hafiften doğruldu ve ekranın sol tarafında bacakları görünen Matt'in kucağındaki cipsten bir avuç dolusu aldı. "Onu görebiliyorum aptal! Sana onu kimin aldığını soruyorum!"

"Justin! O aldı. Oldu mu?" Diye cırlayıverdim aniden. Jessica'nın yüzündeki hain gülüş adeta zafer gülüşüydü.

"Bende ne zaman bu konuya geleceğiz diyordum."

Parmağımdaki yüzüğün üzerinde elimi nazikçe gezdirdim. Her ne kadar aptal bir yüzük olsa da, ondan bana kalan son şey olduğu için benim adıma değerliydi. "O konu gideli çok oldu."

"Biliyorum. Şu kıvırcık arkadaşı... Harris miydi?"

"Harry," Diye gülerek düzeltme yaptıktan sonra onu tekrar dinlemeye başladım.

"Yolda onunla karşılaştım ve bana Justin'in Amerika'ya döndüğünü söyledi. Bu sefer bakıyorum da Superman kalbini almayı başaramamış."

Bir süre sessiz kalmayı seçtim. O an aklımdan ne kadar bencilce davranmış olmam ve Justin'i kırmam gelmişti. Yine her zaman ki saçma ani kararlarım yüzünden onu kaybetmiştim.

Her şeyi mahvetmiş birine göre ne kadar da sakinim.

"Aslında bakarsan onun bir hatası yok," Alt dudağım ısırılmaktan tatlı bir acı bıraksa da dişlerimi geri çekmeyerek Jessica'ya bakmaya devam ettim. Matt'in elinden cips kasesini almaya çalışması sona ermiş gibi görünüyordu.

Derin bir nefes aldıktan sonra yüzünde dalga geçercesine bir gülümseme oluşmuştu. Belli ki bir şey söyleyecekti.

"Yine ne oldu gibi bir şey sormayacağım çünkü yine saçma bir nedenden ayrıldığınızı biliyorum."

"Bu sefer saçma bir neden değil," Dediğimde devam etmemi işaret edercesine bakışlarını bana doğru yöneltti. "Bana evlenme teklifi etti diyeceğim ama..." Jessica'nın gözlerinin fal taşı gibi açılmasından sonra ekledim. "Bayağı uzun bir konu,"

Gözleri eski hâlini aldıktan sonra nefesini bıkmışcasına verdi. "Ve sende her zaman ki gibi aptal bir sarışın gibi davrandın."

Ellerim kucağıma düşerken göz yaşlarım yere düşmek için mücadele ediyordu. Her konuda her zaman bir şeyleri berbat etme konusunda harikaydım -ki sanırım bu benim en yetenekli olduğum konuydu.

Ben ne olursa olsun hep tek taraflı davranıp Justin'i suçlamama rağmen o bana dayanabilmeyi başarmıştı. Tabi bu son yaptıklarım bardağı taşıran son damla gibi bir şeydi. Hak etmediğimi söylesem yalan olurdu.

"Ne bileyim, o an aklıma geçirdiğim 2 ay geldi. O, hiçbir şey hatırlamıyordu. Bense hâlâ o gün bildiklerimle dopdoluydum. Sadece ağzıma geleni söyledim ve beynimle değil, götümle düşünerek konuştum."

"Kafamın içinde Bieber'ın koca kıçlı Lydia deyişi canlandı. Üzgünüm, bunu engelleyemiyorum!" Jessica'nın kahkahasından sonra Matt'in kıkırdadığını duyabildim. Bense göz yaşlarım ağzımın içine doğru yol alırken sarhoş gibi aptalca gülümsemeye çalışıyordum.

Saate baktığımda gece yarısını geçmek üzere olduğunu gördüm. Yarın okula gitmem gerekliydi, bu yüzden maalesef ki uyumak zorundaydım. "Gitmeliyim, Jess," Dedim kameraya doğru el sallayarak.

"Pekala, iyi geceler balkabağım,"

Bana balkabağım demesiyle gözlerimi istemsizce devirerek konuşmayı kapattım ve leptopın kapağını indirip onu yavaşça komodinin üzerine bıraktım. Bırakırken elime telefonum geçiverdi ve istemsizce bildirim var mı diye kontrol etmiştim.

Yani bildirimden kastım, Justin'den bir mesaj veya aramaydı.

Boş kilit sayfasıyla bakışmayı bıraktım ve telefonu yine eski yerine bırakarak yatağıma uzandım. Komodinin üzerinde peçete olması benim adıma iyi bir şeydi çünkü birazdan ağlarken bana yardımcı olacakları kesindi.

yeni bölüm geç geldiği için bana domates fırlatabilirsiniz, hiç itiraz etmeyeceğim

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin