Justin Bieber
Kapıyı tıklattığımda çıkan tok sesin ardından içeriden 'Gel!' sesinin yükselmesi, kulpu kavrayıp yavaşça bastırmama neden oldu. Gözlerim Bay Wilson'ın gözleriyle buluştuğunda dudaklarımı ısırmayı keserek içeriye küçük bir adım attım. "Girebilir miyim, Bay Wilson?"
Kafasını evet anlamında salladığında, kapıyı kapatıp içeri geçerek masasının yakınındaki siyah koltuklardan birine kıçımı yaydım. Bunlardan bir tane de evime almalıyım sanırım. Harry gibi hayvanlara karşı dayanıklı duruyor.
"Güzel iş çıkardın Justin." Memnun bir şekilde güldüğünde isteğini sormanın vakti geldi dedi içimden bir ses.
"Teşekkürler, Bay Wilson, sizden bir isteğim vardı," Dedim rahatsızca kıpırdanarak.
"Bekliyorum?" Dediğinde boğazımı temizleyip masayı incelemeyi kestim.
"İzin istiyorum, dinlenmeye ihtiyacım var."
Soğuk bir şekilde tebessüm etti ve "15 gün yeterli mi?" dedi.
Olumlu bir şekilde gözlerimi yumdum. "Artar bile,"
"Ah..." Ayağa kalktığımda aklına bir fikir gelmişçesine elini çenesine koydu. "Şu Brad Manson'ın sevgilisi. Onu buraya getirmen gerekli," Ben daha itiraz etmeden atıldı. "Yangında yanan dosyalar arasında onunki de varmış. Tekrar bilgileri ile ilgili malumatlar almamız gerekiyor."
Başımı evet anlamında sallayıp büyük ve hızlı adımlarımda bu saçmadan kaçmak için kendimi dışarı attım. Tamam, sakinim. Sadece Lydia'yı buraya getireceğim ve daha sonra tatilime geçeceğim. Bu kadar. Derin nefesimin içinde Lydia'nın evine gittiğim zaman yine kavga edeceğimizin havası vardı. Aklımda edeceğimiz kavgayı canlandırırken bile içim sıkılmıştı. Büyük ihtimal beni görmek istemiyordu.
"Kirpi," Tanıdığım gıcık ses ile her ne kadar gitmek istesem de ona izne ayrıldığımı söylemeliydim.
"Ne var marul kafa?" Dedim Harry'e göz ucuyla bakarak.
"İzne ayrıldın sanırım?"
Şaşkınca onu cevapladım. "Ne ara öğrendin, bok kafalı?" Alnını kaplayan kıvırcık saçlarını geri iterek bilmişçesine tavır takındı.
"Genelde Bay Wilson'dan izin koparmak için kapısının etrafında dolaşırım." Derin bir nefes aldı. "Teşekkür ederim, Bay Wison," Dedi tekrar ve beni taklit etmeye çalıştı.
"Kapa o lanet ağzını, komik değil," Koluna bir yumruk attım ve "Benim gitmem gerek." dedim. Başını 'evet' anlamında sallayarak omzunu duvara yasladı. "Pekala. Sabaha karşı gelirim. İşim var."
Güldüm. "Senin bir işin olacağını sanmıyorum. Tek yaptığın şey önüne gelen kıza sikini emdirmek."
Gevşekçe gülerek kollarını göğsünde birleştirdi. "Kesinlikle,"
"Maalesef ki gitmek zorundayım. Mükemmel sohbetine katılamayacağım." Dedim hala gülmeye devam ederek. Sahte bir gülümsemeyle beni karşılamasından sonra merdivenlere ilerledim ve basamakları yavaş yavaş inmeye koyuldum. Tanrım, her an gerginlikten ölebilirim.
Eve hızla gidip üzerimi değiştirdim ve arabama atlayıp direk Lydia'nın evinin önüne geldim. Büyük ihtimal Lydia, kapıyı açtığı gibi bana hakaret edecek ve beni kovacaktı. Eve gelmiş görünüyordu. Bunu yanan lambalarından anlamıştım. İşim bittikten sonra evime gidip rahat bir uyku çekmek istiyordum. Tek isteğim buydu.