5 // happy new year, baby

12K 370 17
                                    

Oturduğum yerden kalkıp soğuk demir parmaklıkları elimle kavradım ve bağırmaya başladım. "Justin!" Etrafıma garip garip bakınmaya devam ederken, demir parmaklıkları tuttuğum ellerimi geri çektim ve tekrar bağırdım. "Justin!" Canım çok sıkılıyordu burada. Kendimi tımarhanede gibi hissetmeme neden oluyordu.

İlerideki kapının açılmasıyla gözlerinden ateş fışkıran Justin'in hızla kapıyı çarpıp içeriye girmesi bir oldu. "Yine ne var!" Diye bağırarak yanıma yaklaştı. Parmaklıkları tekrar kavrayarak biraz daha yaklaştım ona.

"Çıkar beni buradan,"

Bıkmış bir ses tonuyla dibime girip tekrar bağırdı. "Beni deminden beri kaç kere çağırdığının farkındasın değil mi?"

"O kadarda çok çağırmadım. Sadece iki kez,"

"İki mi? İki? Sen buna inanıyor musun?"

"Tamam, tamam! İki değil, üç olsun,"

"En az on," Dedi gözlerini devirerek. "Rahat bırak beni, tamam mı? Ben senin bakıcın değilim. Sadece başında duruyorum. Şimdi yat, zıbar ve benimde uyumamı sağla. Eğer bir daha beni çağırırsan o seksi dudaklarını birbirine yapıştırırım," Sinirle nefesini vererek geriye döndü ve geldiği kapıdan çıktı.

"Dudaklarımı da sevmiyorum senden de nefret ediyorum!" Bu hafta ona uyku uyutmayacağım. Beni buraya nasıl soktuysa, bunu ona ödeteceğim. Nasıl olsa her şey karşılıklı.

Arkamı döndüm ve köşeye yürüyüp yere iyice sindim. Yavaşça yere çömdükten sonra dizlerimi kendime çektim. Kıçımın görünüp görünmemesi umrumda değildi. Zaten burada sadece ben vardım.

Martin'i nereye götürdüler bilmiyorum. Brad ne yaptı onuda bilmiyorum. Jessica durumumu biliyor mudur, bunu hiç bilmiyorum. Ölümüm buradan olacak gibi görünüyor. Kendime doğru çektiğim dizlerimi uzatıp sırtımı soğuk duvara yasladım. Sanırım uyusam gerçekten iyi olacak.

***

Duvardaki saçma bir şekilde kazınmış yazıları okumak artık canımı sıkmaya başlamıştı. Parmaklıkların ardındaki sandalyeye oturmuş ve önüneki masayada uzanmış olan Justin'i seyretmektende sıkıldığımı itiraf edebilirim. "Daha kaç gün var?" Dedim oflayarak.

Uzandığı -yattığıda diyebiliriz- masadan kalkarak gözlerini ovdu. "Birkaç gün daha var sanırım,"

Sinir bozucu bir şekilde gülerek devam ettim. "Birileri seni uyutmamış galiba," Hafiften kıkırdadım ve tırnaklarımla oynamaya devam ettim.

"Aslında uyuyacaktım fakat senin gibi kaltaklar kendilerini daha fazla zevklendirmemi istediler, kıramadım," Dedi yarım ağız sırıtarak. Yüzümde oluşan küçük gülümsemem gitti ve yerine somurtmamı bıraktı.

"Biraz daha kibar olamaz mısın?" Dedim gözlerimi kısıp ona bakarken.

"Aslında uyuyacaktım fakat senin gibi hayat kadınları kendilerini daha fazla zevklendirmemi istediler, kıramadım,"

"Azıcık daha kibar ol,"

"Uyuyacaktım fakat senin gibi halkla ilişkiler uzmanları kendilerini daha fazla zevklendirmemi istediler, kıramadım! Mutlu musun?"

"Hemde çok," Diye sahte bir gülücükle cevapladım onu. Şuan saat kaçtı bilmiyordum. Gece mi gündüz mü onu zaten hiç sormayın bana. "Saat kaç?" Ayağımdaki topukluları çıkardım ve kenara bıraktım. Gerçekten çok sıkmaya başladılar. Yıllardır burada kalmış ve büyüdüğüm için ayakkabılarım olmuyor diye düşünmedim değil.

Esneyip kolunu kaldırdı ve kolundaki saate baktı. Kaşlarını kaldırarak gözlerini üzerimde gezdirdi ve dolgun dudaklarını ıslattı. "Gece on bir," Hala uykum yoktu. Zorla Justin'i buraya oturtarak yanımda durmasını da sağlamış olmamda güzel.

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin