Elimdeki derginin kaygan sayfalarında parmaklarımı dolaştırarak kahve kupamı kaldırıp dudaklarıma götürdüm. Dudaklarım kurumuş oldukları için sıcak kahve yüzünden kısa süreli bir sızlamayla yüzümü buruşturmama neden olsa da bu kısa sürmüştü.
Aptal bir moda cümlelerinden ibaret olan derginin kapağını kapattım ve cam masanın üzerine sertçe bıraktım. Sabah midem bulandığı için kahvaltı istemediğimden sadece sıcak bir şeyler içmeye karar kılmıştım. Akşama kadar hep içecek içtiğim için iç organlarım neredeyse ters dönecek hâle gelmişlerdi.
"Lydia!"
Justin'in salondan gelen gür sesi ile titreyip bardağı derginin yanına bıraktım. Zaten yapabildiği en güzel şeylerden ilki karaktersizlik, ikincisi de bağırmak olduğundan bu bağırmalarına alışkınlık göstermem normal bir şeydi benim için.
"Lydia, cips bitti! Bana yeni paket getir!"
"Sence cipsinin bitmesi umurumda mı?!" Diye aynı şekilde ona bağırdım ve gözlerimi devirdim. Mutfak ile salon arasında mesafe yok denebilecek kadar azken kıçımın rahatını onun o yağlı patates kırıntıları için bozamazdım.
"Bana baktığına göre umurundayım gibi görünüyor."
Alaylı ve rahat ses tonu televizyonun sesi ile karışmıştı. Kaşlarımı biçimsizce çatarak parmağımı kahve kupasının deseninden uzaklaştırdım ve parmaklarımla masanın üzerinde ritim tutmaya başladım.
"Kapa o koca çeneni," Mırıldandım, eminim ki kıkırdıyordu. Sinirimi bozmayı sevdiğinden benimle bir çocuk gibi uğraşmaktan zevk alıyordu.
Bitmiş kahve kupasını masanın üzerinde bırakarak bacaklarımla sandalyeyi geri ittim ve ayağa kalktım. Geldiğimden beri canım sıkılıyordu. Burada pek fazla arkadaşımın olmaması ve asosyalliğim yüzünden eve tıkılmak dışında hiçbir aktivitem yok sayılırdı.
Jessica ile takılmalarımızı özlemiştim. Hot dog yemekten kusacak hâle gelmemiz bile bende özlem duygusu yaratmıştı. Burada ki eski arkadaşlarım ile görüşmem gerekiyordu. Yani en azından yalnız kalmazdım.
Salona geldiğimde Justin, alçılı ayağını koltuğun öteki ucuna kadar uzatmış kucağındaki pizza kutusuyla televizyona bakarken bir yandan da elindeki pizza dilimini midesine indiriyordu. İki kutu vardı ve birini bitirmek üzereydi.
"Pizza yemeyi bırak artık. Yürüyen baharat gibi kokuyorsun. Hastaneye gittiğimizde doktoruna ne cevap vermeyi planlıyorsun?" Dedim elimi burnuma siper ederek. Günlerdir o kadar çok pizza yiyorduki evin kendine has kokusu değişime uğramıştı.
"Diyeceğim ki, bakıcım yemek yapmayı bilmediğinden aç kalıyorum."
Kumandayı uzanıp elime aldım. "Ben yemek yapmayı biliyorum. Senin damak tadın yok,"
Ben kanalları gezerken o, bitmiş pizza kutusunu sehpanın kenarına bıraktı ve yeni kutuyu aldıktan sonra elimden kumandayı almaya çalıştığında hemen geri çekildim.
"Yumurta bile kırmayı bilmeyen biri için fazla iddialı," Dedi kutuyu açarken. Büzdüğü dudakları yüzünden dudaklarının kenarındaki minik gamzeleri ortaya çıkmıştı.
"Beğenmeyenler için kapı orada," Elimdeki kumandayla dış kapıyı gösterdikten sonra sahte bir şekilde gülümsedim. İçimdeki ona olan birkaç merhamet kırıntısını da yok etme gibi bir planı vardı sanırsam.
"Gitmemem için çok sebep var, her ne kadar aç kalsam da..."
"Neymiş o sebepler?" Diye atıldım hemen.
"Sen gibi," Pizza diliminden bir ısırık aldıktan sonra devam etti. "Biz gibi,"
Gözlerim birkaç saniyeliğine kapandıktan sonra tekrar açıldı. Göğsümde sıkıntıyla tuttuğum nefesimi burnumdan verdikten sonra elimdeki kumandayı bir kenara koydum ve parmaklarımı karnımın üzerinde birleştirdim.