"Hyung? Bu kadar hızlı gelebileceğini düşünmemiştim." Jae yorgun yüzüyle abisine bakarken ağzından dökülen ilk kelimeler bunlar olmuştu.
Jisung hemen yanında bitip kardeşinin ellerini kendi elleri arasına aldı. "Seni çok özledim."
Jae yüzünü buruşturmaya çalışarak "Ben özlemedim sanırım hyung. Her gün Minho hyungla farklı bir halinizi görüyordum çünkü." Dedi. Sonra aklına gelenlerle sözlerine devam etti. "Bu arada Minho hyung nerede? Onunla geleceğinizi söylemiştin."
Jisung'un şaşkınlıkla gözleri açılırken "Sen dediklerimi duyuyor muydun?" Diye sordu. Jae masumca kafasını sallarken "Hem de her kelimesini." Diye mırıldandı. "Şimdi söyle bakalım Minho hyung nerede?"
Jisung dudaklarını birbirine bastırırken ne diyeceğini bilememişti. Gerçekleri mi söylemeliydi, yoksa geçiştirmeli miydi? "Mi-minho'nun işleri vardı. Gelemedi."
Jae kardeşinin kıvranmasından bir şeyler döndüğünü anlamıştı. "Tamam, şimdi doğruyu söyle. Yoksa seni takmayıp Harin'le mi takılıyor hala? Söyle de onun ağzını burnunu kırayım."
Jisung'un uyandığından beri akmayan göz yaşları şimdi usulca yanaklarını bulmuştu. "Yoğun bakımda..." O kadar sessizdi ki Jae'nin onu duyması biraz zor olmuştu.
"Ne..." Diye mırıldanırken olanları az çok tahmin edebiliyordu Jae. Minho umrunda değildi belki ama hyungu ağladığı için içi gidiyordu.
Hiçbir zaman Jisung'un yanından ayrılmayan Chan konuşmayı devralarak "Araba kazası olmuş. Araba duvara çarpacak iken son anda arabadan atlamasaydı şu an ölü bile olabilirdi. Doktorlar kafasını sert çarptığı için biraz sabretmemizi söyledi."
Jae zorlukla kafasını sallarken Jisung'da olan ellerini sıktı. "O uyanacak. Minho'yu biraz tanıyorsam seni asla arkasında bırakmaz. Ona ne kadar sinir olsam da seni benden daha iyi koruyabildiğini görebiliyordum."
Jisung kafasını kardeşinin ellerine yaslamış bir şekilde "Uyanacak zaten, uyanmak zorunda. Yoksa ona dediğim gibi onu ziyarete bile gelmeyeceğim." Diye mırıldandı.
Jae kendini doğrultmaya çalışırken kaslarında beliren ağrı ile geri yatmak zorunda kaldı. "Hareket edemiyorum..." Jisung endişeyle kardeşine bakarken yanlarında olan hemşire "Bu doğal bir şey, aylardır yatıyorsun. Hareket ettikçe kasların açılacaktır." Dedi gülümseyerek.
"Birlikte Minho hyungun yanına gidelim diyecektim ama sanırım kalkma gibi bir şansım kalmadı. Siz gidin o zaman. Ben de biraz kafamı dinleyeyim." Jisung kararsız bir şekilde kardeşine bakarken Jae "Merak etme hyung. İyiyim ben. Sen git Minho hyungun başında bekle. Onun senin desteğine ihtiyacı var." Diye rahatlatıcı bir şekilde konuştu.
Jisung dediklerine kafasını sallarken Chan ile birlikte odadan çıktılar. Minho'nun olduğu bölüme geri geldiklerinde herkes teker teker Jisung'a sarıldı. O an Jisung'un aklına Minho'nun onu bulup diğerlerinin yanına getirmesi ve hep birlikte grup sarılması yaptıkları an geldi. Gözleri bir kez daha dolarken akıtmaktan çekinmedi.
Camın arkasında teni bembeyaz olmuş Minho'ya baktı göz yaşlarının arasından. "Ne zaman uyanıp bana sarılacaksın Minho? Bebeğim deyip beni ne zaman sakinleştireceksin? Lütfen uyan."
Koltuklardan birine çökerken kafasını Hyunjin'e yasladı. Hyunjin'in de ondan bir farkı yoktu. Göz yaşları olmasa da içi içini yiyordu. Hyunjin'in en yakını her zaman Minho olmuştu. Onu kaybederse kendini suçlamaktan asla çekinmeyecekti. Hoş şimdiden bile kendini suçluyordu.
Gözlerini camdan kaçırıp ellerine baktı Hyunjin. Harin'in kız olmasını bile umursamayıp onu elleriyle öldürmek istiyordu ama bu kızın gücünün de farkındaydı. Böyle bir şeye kalkışırsa kendisi zararlı çıkardı fakat arkadaşlarıyla giderse...
Bu fikirle gözleri parladı Hyunjin'in. Şimdi bundan bahsedemezdi elbette. Biraz zaman geçmesini, herkesin sakinleşmesini beklemeliydi. Biliyordu ki öfkeyle kalkan zararla otururdu.
Ellerinin üstünde bir el gördüğünde ellerin sahibine döndü. "Kendini sakın suçlamaya kalkma Hyunjin. Geldiğimizden beri kendini yediğinin farkındayım. Eğer burada bir suçlu varsa o da benim. O kızı senaryoya asla almamalıydım."
Elinin üstündeki eli sıkıca tuttu. "Sen de kendini suçlama Minnie~ O kız tam bir cadıydı. Eminim bir yolunu bulup yine bizi bu hale getirirdi."
Omuzlarını silkti Seungmin. "Yine de herşeyden önce biz suçluyduk. Onun aramıza girmesine izin verdik. Jisung'a zaafı olan Minho bile şu an ne halde."
"Haklısın..." Diye mırıldandı Hyunjin. Omzundaki Jisung'un başına dikkat ederek kendi başını da Seungmin'in omzuna yasladı. "Rica etsem saçlarımı okşar mısın?"
"T-tabi." Kekelemesine içinden küfrederek ellerini yumuşak saçların içine daldırdı. Ellerini yavaşça hareket ettirirken içi sanki huzurla dolmuştu. Bütün olanlar uçup gitmiş gibiydi.
Jeongin bu görüntüye gülümserken yanındaki Chan'ı dürterek "Bak! Çok tatlılar!" Dedi onların duyamayacağı bir yükseklikte.
Chan ellerini küçüğünün saçlarına daldırırken "Sen daha tatlısın." Deyip küçüğünün yanaklarının kızarmasına sebep oldu. "Hem sen Hyunjin'den hoşlanmıyor muydun? Ne oldu şimdi?"
Jeongin gülümseyerek omuzlarını silkti. "Geçici bir hevesti. Sanırım senaryonun etkisinde kaldım ve gözlerimin sadece onu görmesine izin verdim."
Chan'ın Jeongin'in saçlarındaki elleri duraksarken "Peki gözlerin şimdi kimi görüyor?" Diye sordu. Neden merak ettiğini bilmiyordu ama sormadan edemeyecekti.
Jeongin saçlarını okşayan ellerin durmasıyla başını Chan'ın omzuna yasladı. "Herkesi, ama en çok da iyi kalpli birini."
Chan'ın gözleri şaşkınlıkla açılırken suskunluğunu korudu. Küçüğü her zaman ona çok iyi kalplisin derdi. Son tartışmaları aklına gelirken dudaklarını ıslatıp konuşmasına başladı. "Eski Chan geri döndü mü peki?"
"O her zaman yerindeydi zaten hyung. Sadece kalbi kırılmıştı ve dinlenmesi gerekiyordu."
~~~
Bugün de Jeongchan diye ağladık çok şükür
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On track °Skz° ✓
FanfictionÇektikleri kısa film akradaşlıklarına mâl olmuştu On Track ve B me'nin birleşiminden Shipler; Minsung, Changlix, Jeongchan, Hyunmin