~💛~

1.4K 148 51
                                    

  Hyunjin bir doktordan izin alıp Seungmin'i tekerlekli sandalyeye yerleştirmişti. Hızlı hızlı sürerken neredeyse uçuyor gibi ilerliyorlardı. "Hyunjin yavaş! Beni öldürmeye mi çalışıyorsun?"

  Hyunjin kıkırdayarak "Bilmem, belki." Demişti. Seungmin bu kıkırtı karşısında sadece sessiz kalmakla yetindi. Onun yerine kalbi gümbür gümbür atıyordu. Ne yapması gerektiğini, nasıl tepkiler vermesi gerektiğini bilmiyordu. Hyunjin'in onu yanlış anlamasından da korkuyordu.

  Hyunjin heyecanla konuşmaya başladı. "Nereye gidelim Bay Kim? Sizi istediğiniz yere götürebilirim." Biraz düşündü Seungmin. Aklına hiçbir yer gelmiyordu. Normalde gezmeyi çok seven biri olsa da şu anda aklı durmuş gibiydi. Hiçbir şeyi doğru düzgün düşünemiyordu. Hyunjin'le tek başına vakit geçirecek olması yeterince beynini meşgul ediyordu.

  Sonunda dudaklarını büzüp konuşmaya başladı Seung. "En iyisi sen seç. Benim aklıma bir yer gelmiyor."

  "Seni bir klişelik yapıp Han Nehrine götürebilirdim ama neyseki klişe bir erkek değilim. Kemerinizi bağlayın Bay Kim! Hwang Hyunjin sizi uçuracak!" Bir kaç kere ayağını kaydırıp tekerlekleri hızlandırıp sandalyenin demirlerine ayaklarını koydu. Eğer birine çarparlarsa diye de tetikte bekliyordu. Seungmin'in elleri sıkıca kollukları tutarken keyifle bağırıyordu.

  Sonunda yavaşladıklarında Hyunjin onları bir markete soktu. "İstediğin ne varsa al. Gittiğimiz yerde bol bol yeriz. Bu ara kilo vermiş gibi duruyorsun."

  Seungmin gülümsememek için yanaklarını ısırırken kafasını salladı. Hyunjin haklıydı, Minho hastaneye girmeden önce sürekli seneryosu ve Hyunjin'i düşündüğü için doğru düzgün yemek yemeye fırsatı olmamıştı. Hastane de de hep kendisinin suçlu olduğunu düşünüp cezalandırıyordu bir nevi. Bu düşünce yine aklına gelirken somurtmaktan kendini alamadı.

  İsteksizce elleri abur cuburlarda gezerken fark etmişti bu mutsuzluğu Hyunjin fakat şimdi soramazdı. Sadece biraz daha zaman verip bütün acısını içinden alacaktı az sonra.

  Bir kaç abur cuburu seçip hepsini teker teker ödediler. Sonra Hyunjin bu sefer yavaş bir şekilde tekerlekli sandalyeyi sürmeye başladı. Gidecekleri yer uzaktaydı ama bu durumdan şikayetçi değildi. Her zaman açık havada yürümek ona iyi geliyordu.

  "Bu yolları bir yerden hatırlıyorum sanki..." Diye mırıldandı Seungmin. Duvarların üstündeki küçük şekiller, etraftaki yön tabelaları ve daha bir çok şey hafızasında daha önce yer alıyor gibiydi.

  Yaklaşık on dakika sonra ise gelmeleri gereken yere varmışlardı. "Burası..." Deyip sustu Seungmin. Burası onların ilk kez karşılaştıkları ve bolca dertleştikleri parktı. Kiraz çiçeği yetiştiren ağaçlarla dolu bu park onlar için kutsal bir yerdi. Hyunjin, Minho ile büyük bir kavga ettikten sonra buraya gelip salıncakta saatlerce ağlamıştı. O kadar insanın içinde ise onu umursayıp gelen tek kişi Seungmin olmuştu. Yanındaki boş salıncağa oturmuş sakince içini dökmesini beklemişti. Bundan sonra da Hyunjin dertlerini hep Seungmin'e açmıştı. Şimdi ise sıra Seungmin'deydi. Dertlerini Hyunjin'e açmalıydı.

  Seungmin'i belinden tutup salıncağa yerleşmesine yardımcı oldu Hyunjin. Bu sırada Seung nefes almayı unutmuş gibiydi. Diğer tarafa da o yerleşip poşetten çikolatalı süt ve bir tane jelibon çıkardı. Çikolatalı sütün pipetini batırıp Seungmin'e uzatırken diğerini de o aldı.

  "Bir şey mi anlatacaksın yoksa?" Diye sordu Seungmin. Onun sıkıntısı olduğu düşüncesi şimdiden kalbini sıkıştırmıştı.

  Hyunjin dudağındaki pipetiyle oynarken konuştu. "Hayır, hatta bu ara olmam gerektiğinden daha mutluyum."

On track °Skz° ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin