45. Kadere Kanat Çırpmak -part 2-

330 66 152
                                    

Gagasını öyle bir sıkıyordu ki çat diye kırılmaması hayret vericiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gagasını öyle bir sıkıyordu ki çat diye kırılmaması hayret vericiydi. Sabaha Eran'ın sesiyle uyanmayı beklerken yeterince dinlenen bedeni gözlerini sessizliğe aralanmıştı. Ne hikmetse etrafta Eran yoktu, genç adamın olmayışı gibi yemek saatini de kaçırmıştı İro. Öfkesini tek bir nedene sığdıramıyordu, Eran'ın her zamanki gibi arkasından iş çevirmesine mi, aç kalmaya mı yoksa parşömende yazılanlara mı kızmalıydı kararsızdı. Daha doğru tabir etmek gerekirse eşik sınırını aşmıştı artık bütün bunlar, tepki vermekte bile güçlük çekiyordu. Yine de gagasını gıcırdata gıcırdata sıkmaya engel olamıyordu. Eran yine yapacağını yapmıştı ne de olsa, bir de üstüne mavi dumanlı o parşömeni bırakmıştı. İro söyleniyordu kendine "Ah işte, aptallık edip hemen açıp okumasaydım Gar'hun'a götürseydim o yazılanları... " daha beş dakika geçmese de yazılanlar artık buhar olup uçup gitmişlerdi. Eran gibi geçmişi görme yeteneği yoktu ki Gar'hun'un. Olan biteni ona anlatacak zaman da yoktu. Gerçi son zamanlarda Prenssoy eğitmeni de ortalarda yoktu. Şimdi bunu düşünüp daha çok çıkılmazsa kanat çırpmamalıydı İro.

"Herkes kanadına eseni yapıyor, ne ala! Zaten ben neyim ki burada, şamar oğlanı mı? İnan Eran, orada başına bir olay gelmezse geri dönünce kanatlarına bela olacağım. Sen Amenia'ya dua et, ona göz kanat olmam gerekmese peşinden gelirdim, tabii nerede olduğunu bilseydim." Derin bir soluk verdi.

"Hayır anlamıyorum," kendi kendine konuşurken bazen o kadar çok kaptırırdı ki karşısında onu dinleyen birileri var gibi devam ederdi sözüne, "kanadına belayı alacak, orada yine yıkayacaklar zihnini. Sahi, ya bir daha Mu onu mavi mavi zehirlerse? Aptal Eran, düşündü mü bunu? Ya oraya gideceğinin haberini alırlarsa, daha kılıç savurmadan kanatlarını keserler... Akılsız Eran! Ne olurdu bana söyleseydin, bir kere sadece bir kere arkadan iş çevirmesen sanki ölürsün!"

Sadece dırdırlanmıyor bir yandan da dışarıya çıkmaya hazırlanıyordu. Karman çorman olmuş düşünceleriyle tüyleri de özdeşleşmişti. Gagasıyla her birini özenle düzeltti. Uçmaya hazır olunca pençesinin üzerine bir kılıf yerleştirdi. Bunu önemli mektupları taşımak için takardı, kanatları gibi kahvenin hoş tonunda, biraz eskimiş el emeği deri bir kılıftı bu. İçine bir eşi de Amenia'da olan taşı yerleştirdi. Gagasının keskinliğini hesaba katıp kılıfın bağcıklarını birbirine düğümledi sıkıca. Taş içeride güvende olacaktı, ayrıca kartal gözleri sayesinde kılıfı açmadan taşın parlayıp parlamadığını görebilecekti.

Karnı guruldarken pencereden dışarıya çıktı. Önce Amenia'yı bulması gerekiyordu, onun güvenliğini sağladıktan sonra Gar'hun'a gidip olan biteni anlatacaktı. Parşömendeki kelimeler mavi dumana dönmüş olabilirdi, yine de Gar'hun'un onu dinleyeceğini biliyordu. Havanın soğukluğu kanatlarından akıp giderken bulutlara kadar yükseldi, Nebulio'nun mavi ışığı artık havayı ısıtmaya yetmiyordu. Kalenin tepesinde daireler çizerken gözleri bir çift pembelik arıyordu. "Onu bulursam kendime ödül yiyecek bir şeyler de aramaya çıkarım," diyerek süzülmeye devam etti.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin