İro'nun peşinden içeriye girdi Amenia. Buğulu gözleri gördüğü manzarayla parlak taşlar gibi ışıldamaya başladı. Koca alan içinde ne yana baksa ayrı bir hayranlık duyacağı nefes kesen detay karşılıyordu onları. Kocaman heykellere bakıp saydı altı koca heykel çember şeklinde alanın etrafında dizilmiş her biri kubbeyi tutmaktaydı. Antik yazıtlar, zeminde parlayan semboller ve yine o gerçekçi mermer heykeller vardı. İro'nun ardından süzülerek yere kodu. Başını kaldırıp ensesini ağrıtana kadar tepesinde baktı. Yıldızlar, gezegenler, yanıp sönen galaksiler ve daha niceleri vardı her bir tarafta. Bütün bunları enerji sayesinde görebiliyordu. Dudakları aralık kalmış şaşkın ifadesiyle devasa altı heykele bakmaya başladı. Çünkü bu gördükleri, Akhin'in anlattıklarını doğruluyordu. Devasa kanatların üzerlerindeki renklere sırayla baktı, kalbi göğsünden çıkıp kaçacak gibi hissediyordu. Gri, mavi, yeşil, mor, sarı ve pembe...
"Akhin, doğruyu söylemiş," titreyen sesiyle bir işaret parmağını kaldırdı Amenia. "Bunlar Herradenlerin kanat renkleri! Hep birlikte kubbeyi taşıyorlar-" durdu ve sakinleşmeye çalıştı. "Hayır, kubbeyi değil küreyi taşıyorlar!"
Tam tepelerindeki kemer elbette ki bir metafordu, zanaatkârların özenle taşlara işlediği her bir ayrıntı ele veriyordu bunu. Çantasının içine uzandı eli, hala tepeye bakarken küreyi çıkartıp havaya kaldırdığında avuçlarının hafiflediğini hissetti. Rengârenk ışıklar doluştu içeriye, kulakları şımartan bir ezgi başladı nazlı nazlı ruhu okşayan bir ahenk Amenia'yı kuşattı. Bir arıkuşu gibi elindeki küre havalandı, tepeye kemerin tam merkezine yükselmeye başladı. Arşa ulaşana kadar sesler arttı, duvarlardaki yazılar parladı her bir satırı okuyabiliyordu artık.
"Bu heykellerin her biri anlatılan hikâyelerdeki Herradenler! İsimlerine bakın; Gamar, Letha, Pieryam, Purpilles, Yosar ve Eronya! Yüce kanatlar aşkına bu isimleri biliyorum, ırkların ataları diye öğrettiler! Oysa..."
"Onlar kanatsız diyara giden Hiddarunlar," diyerek sözünü tamamladı Eran.
Sözü kesilince ardına döndü, Eran ile göz göze geldi. Hızla gözlerini kaçırsa da orman rengine bürünen bakışları görebildi. "Bütün bunlara rağmen gelmemekte inat edecek misin Eran? Görmüyor musun? Duymuyor musun?"
Cevap vermedi Eran, diyecek hiçbir şeyi yoktu.
"Gerçi sen kararını verdin, değil mi?" cüretle sordu. "Bu yüzden susmak işine geliyor. Neden hala buradasın o zaman? Geçidi bulduk, gidebilirsin artık."
Bir hışımda önüne geçti, tam söze başlayacağı sırada İro etrafın büyüsüne kendini kaptırmış halde konuşmaya başlayınca durdu.
"Yüce kanatlar! Her şey o kör kadının anlattıklarına ne kadar da benziyor; Şu dev heykel, sembollerin merkezinde ışık saçan o dev çember! Ama gerçekçi heykeller, onlardan hiç bahsetmedi. Hem baksanıza çok tuhaf gözüküyorlar," diyerek yerden havalanıp birinin koluna tünedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDARUN *Düzenlenecek*
FantasyWattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, rengârenk yıldızların sonsuz karanlıkta parladığı, gezegenlerin yörüngelerinde uyum içerisinde dolaştığı Poleane adlı evreni düşünün... Çekin...