Öfkeyle bir şeyler geveleyip suya atlayan Eran'ı seyretmiş, merakla neler olacağını beklemişti Parus. Dakikalar da şelale gibi akıp gittikçe suyun üstüne kabarcıklar hariç hiçbir şey çıkmamıştı. Eran'ın yüzme bilmediğini bilmiyordu gerçi bu akıntıda en iyi yüzücüler bile dibi boylardı. Şelalenin ne kadar yüksek olduğuna baktı Parus, kayanın tepesi göğe değin uzanıyordu. Son günlerde yağan yağmur sayesinde de akan su yoğundu. Taşkın gibi akıyordu, buraya akıl sağlığı yerinde olan kimse atlamazdı. Eran'ın henüz delirmediğini umarak gizlendiği yerden çıktı, havzaya süzüldü. Suyun içine baktığında bulanık akıntıda dibe batan genç adamı görmesi gecikmedi. Ne yapacağını düşündü, atlayıp onu kurtarmalı mıydı bilmiyordu. Kararsız bakışlarla bir iki adım geriledi, Eran gibi suya bodoslama atlayacak değildi. Akıllıca bir yol düşünmeye başladı. Arkasını döndü kalın bir kütük ararken duyduğu ses eylemini yarıda kesti. Karanlık bir gölge şelalenin içinden ok gibi fırladı, havaya yükselip suya, doğruca Eran'ın olduğu yere daldı. Saniyeler içinde genç adamı kavrayıp şelalenin içine sürükledi. Neler olduğunu anlayamadı Parus, tam olarak ne gördüğünü de bilmiyordu. Eran'ı dibe çeken o gölgeyi şaşkınlıkla izledi sadece. Adım adım havzaya yaklaştığında birkaç dakika sonra kulakları bir ses işitti.
"Korkuları ancak hayaller ve umut boğar." Duyduğu yaşlı kadın sesi su perdesinin ardından geliyordu.
***
Üzerindeki ıslak zırhı çıkartmış kadının verdiği sert ve kaşındıran örtüyü bedenine dolamış yerde kendine gelmeye çalışıyordu. Yorgunluğun yanı sıra yuttuğu bütün suyu çıkartabilmiş sayılmazdı üstelik gördüklerinin gerçekliğinden de şüpheliydi. Akan şelalenin ardında içeriyi aydınlatan tek şey merakla her bir hareketini izleyen ateşkanın ışığıydı. Turuncu ve sıcak alevler sayesinde bir bir gözüne çarpan detaylarla gizli bir mağarada olduğunu far etmişti. Üstelik onu buraya karşısındaki ıslak makton getirmişti. Amenia'nın aksine yarı baygın haliyle bile tanımıştı bu zümrüt gözleri. Ormanda, ona saldıran maktondu bu, burun sızlatan o koku ve içindeki dehşet aklına tek bir soruyu davet ediyordu. Amenia nerede? Karşısındaki yaratığın midesinde olabilir miydi? Kaşlarını çattı ve kadına döndü.
"Nerde o!" kendi canını kurtardığı için teşekkür etmeyi düşünmedi bile. Suya atlarken ve hatta boğulurken düşündüğü tek şey Amenia'yı bulmaktı. Maktona saldırıp karnını yarmayı Amenia'yı kurtarmayı düşünüyordu çaresizce. "Yaşıyor mu?"
"Kalbini dinle genç adam sana ne söylüyor?"
Kızmayı, bağırıp çağırmayı düşündü ardından durdu. Kadının yüzündeki gülümsemeden sonra mağaranın derinlerinden gelen sesle ne yapacağını şaşırdı. Yankılanan kıkırtı genç adamı yakın geçmişe sürükledi. Koridorda konuştuğu, kütüphanede fısıldaştığı, pembe bakışlarında merak pırıltısı hiç dinmeyen kalbini ve zihnini zehirlerden arındıran Amenia... Gülüyordu, konuşuyordu, ne dediği anlaşılmasa da mutluydu işittiği ses. "Ruhlara şükür..." kelimeler döküldü dudaklarından, ömründe ilk kez bir şeye şükretti belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDARUN *Düzenlenecek*
FantasyWattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, rengârenk yıldızların sonsuz karanlıkta parladığı, gezegenlerin yörüngelerinde uyum içerisinde dolaştığı Poleane adlı evreni düşünün... Çekin...