İro çıldırmak üzereydi, Amenia'yı bulmak için akla gelecek her yere bakmıştı ama yer yarılmıştı da kızı içine çekmişti sanki hiçbir yerde yoktu. Amenia'nın odasının camında bekledi bir süre, gelmeyeceğini anlamasına yetecek uzun dakikaları geride bırakınca grubundakilerin yanına uçtu. Orada da yoktu, üstelik konuşulanlara kulak misafiri olup Amenia'nın bugün kaytardığını bile duymuştu. O zamana kadar telaşa kapılmasa da bir şeylerin ters gittiğini fark edebilmişti sonunda. Tekrar kanatlarına kuvvet havalanıp bulutlara kadar yükseldi. Gagası havayı yararken gözleri kaleyi kim bilir kaç kere baştan uca taramıştı. Sakince düşünmek için gözüne kestirdiği bir dala süzüldü, tam da o anda kılıfın içindeki taş parlamaya başladı.
"Bir de bu eksikti!" diye söylenerek ışıklara daha dikkatli baktı. O kadar sönüktü ki parıltılar bu İro'nun hiç hoşuna gitmedi üstelik ormanı işaret ediyorlardı. "Ruhlar aşkına, umarım yine saçma sapan bir şeyler demek için ısırmıştır onu," yutkunup kanatlarını hızla çırpmaya başladı.
Ağaçların arasında taşın parladığı yönde uçalı baya mesafe kat etse de ışıklar hala zayıftı. "O kadar uzakta ki ışıklar hala parlamaya başlamadı." Kendi kendine söylenerek kanat çırpmaya devam etti. Hisleri arasında endişe sıyrılıp düşüncelerinin ortasına yerleşmişti.
Ormanı kanatlarının rengi gibi iyi bilirdi İro, gittiği yerler pek de hayra alamet değildi. Bu yeşil örtünün kara ağaçların altında pusuda bekleyen adı sanı bilinmez yaratıklar vardı. Biraz daha ilerisi Eran ile gelip Alparin avladıkları gölete varıyordu. Eti yenmeyen bu garip leşçil toynaklıları sülin sayısı azalınca avlamaya gelirlerdi. Çetin geçen kış aylarında alparinlerin Andarun Mezarlığını talan ettikleri bile olurdu. İro'nun belki de maktonlardan bile daha fazla hazzetmediği tek hayvandı onlar. Nornor Gonla karşılaşana kadar gördüğü en tuhaf hayvanın Alparin olduğunu düşünmüştü. Rengarenk derilerinin aksine mideleri ekşitecek çirkinlikte yüzleri ve tek boynuzu olan bu garip kanatsız yaratıklar... Onlardan birinin Amenia'ya neler yapabileceğini düşündü. Sonrasında kızın hayvanlarla konuşabildiğini hatırladı. Yine de hemen rahatlamadı, ormanda alparinden çok daha tehlikeli şeyler vardı. Sanki düşüncesini tasdikler gibi hemen altında son sürat kaleye uçan birini gördü.
"O Lutha!" gagasından çıkan fısıltı neyse ki hava akımına karışıp kaybolmuştu. Lutha onu görmemişti, İro yoluna hızla devam etse de mavi kanatlı adamın darmadağın olmuş zırhını ve üzerindeki kanı fark etmişti. Sonsuz olasılığı düşünmeye başladı, kanatlarını bütün gücüyle çırpmaya devam etti. Taşın parlaklığı artarken duracak vakit yoktu.
Gittiği yolun daha az önce düşündüğü gölet olduğunu anladı İro, üstelik taşa bakınca Amenia'ya yaklaştığını görebiliyordu. Ağaçların arasından ani bir manevrayla sağa döndü, yeşil gölet daha önce görmeye alışık olduğu manzaradan bambaşka bir halde onu karşıladı.
"Yüce ruhlar!" gagası bir karış açık kalmıştı. Etrafa saçılmış tozpembe tüyler, Eran'ın okları ve gümüş kılıcının bir parçası, en çok da çakılları kırmızıya boyamış kanı görünce ne yapacağını şaşırdı. "Ne oldu burada!" Kartal kalbinin daha önce bu kadar şiddetli attığını hatırlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDARUN *Düzenlenecek*
FantasiWattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, rengârenk yıldızların sonsuz karanlıkta parladığı, gezegenlerin yörüngelerinde uyum içerisinde dolaştığı Poleane adlı evreni düşünün... Çekin...