Y.Ö. 123 Hiddum Andarun Kalesi
Nebulio'nun ilk ışıklarıyla ısınan hava yükseliyor, göğün yarısını örten bulutlara yeni şekiller vererek onları doğrudan Andarun Kalesi'ne yönlendiriyordu. Böyle günlerde göğe bakıp bulutları bir şeylere benzetecek zaman bulamazdı kimse. Birkaç güne soğuyacak hava için ekinlerin hızla toplanması gerekirdi. Halk telaş içinde kalan işlerini tamamlarken Andarun'da da manzara hemen hemen aynıydı.
Elindeki parşömeni masaya bırakıp ayağa kalktı. Gece geç uyuduğu için yorgundu. Kanatlarını kütletip zırhını kuşandı. Saçının sakalının şemailine bakmadan pencereye yöneldi. Cam kenarı şöminenin yanından daha sıcak sayılırdı. Arfın son sıcak günlerinde Gar'hun'un eğitimleriyle sıkıntıdan patlamayı hiç mi hiç istemiyordu. Kanatlarını kabartıp bir süre daha dışarıya baktı, parça parça bulutlar kuzey ormanının derinliklerine ara ara gölge düşürüyordu. Arada bir rüzgarla dallar sallanıyor muzip bir uğultu oluşuyordu. Orman, Eran'a yine yemyeşil bir okyanusu anımsatıyordu.
"Gören de birazdan yolculuğa senin çıkacağını sanacak. Daldın gittin yine ormana. Ne geçiyor aklından Eran?" Dün geceki yorgunluğun üstüne bir de az sonra saatleri kanat çırparak geçirecekti İro. Yine de sesindeki neşe ve enerji yerli yerindeydi. Kadim dostu, her zamanki gibi keyfini yerine getiriyordu.
"Dışarıya bak, ne görüyorsun İro?"
İro'nun beklediği yanıt yeni bir soru değildi. Eran'ın yanına süzülüp dışarıya baktı. Dünden farklı bir manzara değildi kartalın gördüğü. "Güzel bir hava, işinde gücünde uçuşanlar, zagzoslar... Sıradan bir gün. Bir de burada dışarıyı izlemeye devam ederse eğitimine geç kalacak bir Prenssoy görüyorum."
"Ben de gözlerini daha keskin sanıyordum İro," diyerek gülümsedi.
"Ne görmeliyim ki Eran?"
"Gar'hun'un dediği gibi; bazen gözünün önündekini görmek çok zor olabiliyor."
İro hiçbir şey anlamadı. Gözlerini kısıp kafasını sağa yatırdı. Eran günden güne iyice hocası gibi konuşmaya başlamıştı. Dün gece Vaknas'a mektup yazarken de böyle bir tuhaftı Eran. Bütün mektuplarını tek bir kerede yazarken dün gece yırtıp attığı parşömenlerin haddi hesabı yoktu. Eran'ın kendinden emin duruşuna, soğukkanlılığına alışıktı. İro, genç adamın günün birinde kararsız kalacağına hiç ihtimal vermezdi. Zar zor konuşup ikna etmiş, kızın bir sırrı olduğunu bir şekilde yazdırabilmişti. Sabahki neşesi, enerjisi her şey kadim dostunun kendine gelebilmesi içindi.
İro, belki de birazdan hayatının en ağır yükünü taşıyacaktı. Eran'ı ikna etmişken şimdi acabalara takılmayacaktı. Kafasında tekrar edip duruyordu tek yolun bu olduğunu. Eran'ın iyi olabilmesi için buna mecburlardı; Amenia hakkında ne biliyorlarsa Vaknas'a ulaştırmalıydı. Geri adım atmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDARUN *Düzenlenecek*
FantasyWattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, rengârenk yıldızların sonsuz karanlıkta parladığı, gezegenlerin yörüngelerinde uyum içerisinde dolaştığı Poleane adlı evreni düşünün... Çekin...