25. Rafların Arasında -part 1-

916 136 79
                                    

Y

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Y.Ö. Hiddum-Andarun Kalesi

Bütün gün durup soluklanmak nedir bilmeden geçen eğitim nihayet bitmiş, Eran hücrelerine kervansaray kuran yorgunlukla yürüyordu. İstikameti belliydi, ne kadar yorulursa yorulsun dün akşamüstü olanları araştırmakta kararlıydı. Nebulio mavi harelerini gökten çekmeden evvel kütüphaneye gitmeliydi.

Sıcak yıldızın mavi ışıklarını ve en az iç ısıtan rengi kadar enerji veren parlaklığını yaydığı vakti Gar'hun 'Eğitim' adı altında ustaca gasp ediyor, geceler Eran'a kalıyordu. Neyse ki henüz Gar'hun günün karanlık vaktine göz dikmemişti. Gerçi ihtiyarlamaya başlayan altın gözlü adamın artık geç saatlerde sabahki kadar dinç olmadığını fark etmişti Eran.

Yalnızdı. İro'yu odasına, broşu ve arşivden aşırdığı parşömeni alması için uçuralı birkaç dakika anca geride kalmıştı. Gerçi Eran çok iyi biliyordu, İro olabildiğince geç gelecekti yanına, bahanesi ise şimdiden hazırdı; "Çok yorgundum Eran, iki dakika kestireyim dedim. Dalmışım."

İro'nun koca gözlerindeki o ifadeyi hayal edince yüzünde istem dışı bir gülümseme filizlenmişti. İnce kahverengi tutamların arasında belli belirsiz, düşüncelerinden keyif alıyordu genç adam. Ağır adımlarla ilerledi, kütüphaneye girince sessizliğin imparatorluğu karşılamıştı onu.

Nöbetçiler ve kütüphane görevlileri sessizliği bozmadan saygıyla Eran'ı selamlarken o çoktan buraya en son geldiği günü düşlemeye başlamıştı. Kanatları gibi gri saçlı Herradenin yüzüne ince ama hoş olmaktan bir o kadar uzak çiziği bıraktığı günün ertesinde bütün olanlara rağmen sadece Eran'a verilen ceza... Düşüncesi içinde uyuyan devi dürtmüş, o beşeri öfkeden mahlûkun önüne koca bir parça et atmıştı sanki. Kaşları çatılmış, böyle yapmaya devam ederse alnına yerleşecek çizgileri davet etmişti. Göz rengi maviye dönerken Prenssoyun iç dünyasından bir haber nöbetçiler ve görevliler yanlış bir şey yaptıklarını düşünmeye başlamış, endişeyle birbirlerine bakmışlardı. Prenssoy yanlarından sert adımlarla geçip gidince bu öfkenin failinin kendileri olmadığına sevinip suçu ortak bir hedefe atmışlardı. Gar'hun un eğitimi yüzünden Eran'ın tadının kaçtığını fısıldaşıp hep bir ağızdan onaylamışlardı.

Eran, nöbetçilerin ne konuştuğunu umursamadı. Zira aklındaki sahne dışında yürürken ona eşlik etmesini istediği başka bir şey yoktu. O gün ve devamını, kanadından kopan bir tüy gibi çekip hatıraları diriltti. Arşive gitmek, pembe kanatlı kızın ismini öğrenmek. Az önce çatılan kaşlarının yerinde yeller esiyordu şimdi. Önünde boş bir kağıt, elinde mürekkebe doymuş kalemle yazacağı ilk satırları düşleyen bir şair gibi hissetti. Göz rengi acabaların yeşiline ve sarı harelerine misafirliğe gitmişti. Artık Amenia hakkında ne düşünmesi gerektiğini bilemiyordu. Masum ama bir o kadar da tehlikeli. Yazacağı şiirin ilk dizeleri bu şekilde zihninden dökülüverdi.

"Düşündüğün şeye bak Eran!" diyerek kendi kendine sitem etti. "Aklını dağıtıyorsun, şu an başka şeylere odaklanmalısın. Broş, parşömen ve semboller..." kendine ayar çeken iç sesiyle zihnindekileri tazelemeyi deniyordu.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin