Medyadaki kişilerin tiplerine takılmamanızı şiddetle rica edeceğim. Bilgisayarımda yeterince fotoğraf olmadığı için bu seferki bölüm arası medyası yeterince iyi olmadı, üzgünüm. Keyifli okumalar dilerim.
y.ö. 123 Hiddum- Andarun Kalesi
Andarun Kalesi'nde gece ayazına karışan çan sesleri dört bir yanda yankılanıyordu. Kuzey Ormanına açılan bahçenin önü hiç olmadığı kadar kalabalık, hiç olmadığı kadar karmaşa içinde birbirini iteleyerek koşan, uçan binlerce kanatlı tarafından işgal edilmişti. Bugün yapılan toplantıyı erkenden sonlandıran karmaşayla endişe, Herradenlerin ve Hiddarunların ortaklaşa takındığı bir ifade olarak bu saate kadar tazeliğini korumuştu.
Yüzündeki ifadeyi gizlemeye çalışırken alenen sergileyen Desan ise sakinleşmek için etrafındakilere bağırıp çağırıyor, bu olayın nasıl meydana geldiğini soruyordu. Nasıl oldu da Amenia Kuzey Ormanı'nın en ucunda unutulmuştu, öfkeyle grubundakileri azarladıkça sakinleşmek yerine daha da köpürüyordu. Saatler geçip gitmiş, vardiya değişen nöbetçiler eli boş dönmeye devam etmişti. Komutan Desan'ın sabır taşı çatlamıştı artık, hiddetle Parus'a dönüp öfkesini kusmaya kaldığı yerden devam etti.
"Böyle mi sahip çıkıyorsun grubuna, böyle mi liderlik ediyorsun onlara Parus! Alaban'ın ak kanatları nuruna, ne demek Amenia'yı Gawan'a emanet edip Tamh'la gruptan ayrıldın? Sana defalarca tembih etmedim mi; ben yokken Amenia'ya göz kanat ol diye! Neden susuyorsun şimdi? Senin sorumsuzluğun yüzünden onun başına bir şey gelirse ne yapacaksın? Sen ne yapacaksın bilmem ama ben sana yapacaklarımı bilirim..."
Komutanın dediği her sözle başını daha da eğmiş, sonunda adeta yerin dibine girmişti Parus. Kendisini suçlu hissetmek bir yana, Amenia'dan şimdiye kadar haber alınamaması iyice beter etmişti onu. Desan ne dese yerden göğe haklıydı. Gawan'ın ipiyle indiği kuyuda boğuluyordu. Tamh'a yardım etmek isterken Amenia'yı ortada bırakmıştı. Aklına korkunç senaryolar geldikçe yüzü kasılıyor, inkâr ediyor yine de içindeki acabaların lanetli sesini susturamıyordu. Ormandaki bir canavarın kızı parçalamasından Hiddarun erkelerinin saldırısına uğramasına kadar bütün kötü olasılıkları bir bir canlandırıyordu kafasında. Düşündükçe o korkunç his artıyordu. Arflardır hiçbir şeyden bu kadar korktuğunu, hiçbir şey için bu kadar endişelendiğini hatırlamıyordu Parus, kulakları pişmanlıkla kızarırken gözlerini yumdu. Böyle bir şey olacağını bilse yanından bir kanat bile ayırmazdı onu. Amenia'yı tekrar sağa salim görmek için neler vermezdi ki...
Desan'ın birkaç kanat ötesinde Gar'hun, ormandan gelen nöbetçilerle konuşarak bilgi alıyordu. Duydukları hayra alamet olmadığı gibi Eran'ın ortalarda gözükmemesi de içindeki kara hissi besliyordu. Neredeydi Eran?
Eran'ı en son gören nöbetçiler Prenssoyun İro ile beraber ava gittiğini söylemişlerdi. Nebulio batalı saatler geçmişti, Eran'ın çoktan avdan dönmesi gerekirdi. Üstelik İro'yu saatler önce görmüştü, genç adamın bir haltlar karıştırdığı alenen ortadaydı. Eran'ın ortalarda olmamasıyla kayıp kız arasında bir ilişki olduğunu düşünüyordu. Öğrencisinin son zamanlardaki davranışları, özellikle de Herraden kızına uzun uzun bakması içindeki şüpheleri tetikliyordu. Elini zırhının iç cebine götürüp gümüş şişeyi kavradı. Kadim dostu Walen'in yardımıyla Eran'ı kısa sürede bulabilirdi. Şişenin kapağını açacağı sırada nöbetçilerden birinin avaz sesiyle durdu, kafasını kaldırıp gürültünün geldiği yöne döndü. Bir çift kahverengi kanat, dengesizce uçan biri kollarının arasında tozpembe parıltılar sızan ufacık bir bedeni taşıyordu. Gelenlerin Eran ve kaybolan Herraden kızı olduğunu görür görmez anlamıştı Gar'hun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİDDARUN *Düzenlenecek*
FantasyWattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, rengârenk yıldızların sonsuz karanlıkta parladığı, gezegenlerin yörüngelerinde uyum içerisinde dolaştığı Poleane adlı evreni düşünün... Çekin...