BÖLÜM 21
"İnce Sızı"
^^Bir şeyleri saklamaya çalışıyoruz birbirimizden, acılarımızı siper edinip.
İkide bir gülümseyerek üstelik! Belirlenmiş bir sınırı koruyoruz aramızda, Hayatın kirine büyük bir pencereden bakarken... Geleceğe kalın çizgilerle gitmek ister gibi, geçmişin ince ince sızılarıyla... ^^Üstümdeki şoku üstümden atarken bana yaklaşan sedyeyi bende çekelemeye başladım. Ellerim titriyor, gözlerim yanıyordu. Ata'nın yüzü kan içerisindeydi. Boynuna takılmış, boyunluk korse sanki onun çok tehlikede olduğunun habercisiydi. "Nasıl olmuş!" diye bağırdım sedyeyi çekmeye devam edip koştururken.
Sesini ilk kez duyduğum bir hemşire "Araba kazası yapmış!" dedi. Ben iyice şok geçirirken kafamdaki tüm düşünceleri atıp kendime gelmeye çalıştım. Ameliyathane 'nin önüne gelince şifreyi girdim ve hızla içeriye girdim. Askı da asılı olan önlüğümü giyip çıtçıt' larını sırtımdan beri yapıştırdım. Ardından kafama boneyi geçirdim ve sıkıca ipini bağladım. Maske ve eldivenlerimi de taktıktan sonra hazırdım.
İçeride görevli hemşireler kalmıştı ve hastanemizin büyük cerrahı Olcay hoca ameliyathaneye giriş yapmıştı. O hazırlanırken herkes acele ediyordu. Ataya çoktan kan ünitesi bağlanmıştı. Çok kan kaybetmişti. Ardından oksijen tüpünü atanın ağzına taktım. Olcay hoca bir şeyler söyleyip ameliyata başlamıştı. Kafatasında çatlak vardı. Damarından biri çatlamış, sızılmak üzereydi. Bu beyin hücrelerini öldürebilirdi. Ardından beyin kanaması geçirebilir ve felç kalma riski artabilirdi.
Olcay hoca "Penset!" diye emir verdiğinde, hemen malzemelerin içinden pensedi açıp Olcay hocaya verdim. "Hocam tehlike var mı?" diye sordum korkarak. "Şu an bir şey söyleyemem." dedi Olcay hoca. "Beyin kanaması gerçekleşmedi henüz değil mi?" diye sorumu direltirken, "Portagü ve spanç çabuk!" diye yüksek sesle emir vermişti. Onları da verdim ve bende ameliyat ederek atanın çatlayan damarını aradım.
...
Kaç saattir ayaktaydım bilmiyorum ama bunu haketmiştim. Saatler süren ameliyat sonrasında ata biraz olsun tehlikeyi atlatmıştı. Fakat uyanmama riski vardı. Yoğun bakımda öylece onu seyrediyordum. Burnuna taktığımız oksijen boruları, kulağından geçirmiştik. Yüzü bana dönüktü ve gözlerini açmıyordu. Öylece onu seyrederken içimde bir şeyler yanmıştı. Benim yüzümden bu haldeydi. Neler yaşıyordum böyle. Ata yıllar sonra karşıma çıkıyor, bir anda beni ilk kez öpüyor ve ben onunla tartıştıktan sonra bu hale geliyor.
Onun yanından gittikten sonra sinirlenmiş olmalıydı ve dalgınlığına yenilip kaza yapmıştı.
Titreyen ellerimi buz gibi olan ellerine yaklaştırdım ve ellerimizi kenetledim. "Neden?" diye sordum ona. Beni duymadığını biliyordum ama benimle konuşmasını istiyordum. "Neden bizi bu hale getirdin?" diye direttim kendimi.
"Bu elini bu hastane odalarında değil de kendi evimizde tutabilirdim. Bunları yaşayacağımıza hayallerimizi gerçekleştirebilirdik.""Lütfen bu kez yine gitme ata." dedim titreyen sesim ile. Boğazımda bir şeyler düğümlenmişti sanki. "Bu kez bu şekilde gitme.!" dedim kısılan sesim ile. Yüzümün kıpkırmızı kesildiğini hissediyordum. "Git ama böyle gitme!" dedim yüksek sesle ağlarken. Beni duymuyordu! Bu beni kahrediyordu.
Kapının tıklaması ile kafamı çevirdiğimde birgen girmişti odaya. "Nasılsın kuzum?" dedi bana doğru yaklaşarak. "Beni boşver. Ata iyi olsun." dedim göz yaşlarımı silerek. "Hadi gel bir şeyler içelim. Çok yoruldun." dedi. "Ama ata?" diye sordum ikisinin yüzüne bakarken. "Hemen geliriz." dedi ve kolumdan tutup beni oturduğum yerden kaldırdı.
Birgen ile birlikte kantine indik ve inene kadar hiç bir şey konuşmadık. Çok bitkin hissediyordum kendimi. Ardından gazel ve ajlan da gelip yanımıza oturmuşlardı. Onların ardından da talat, medeni ve Ogün gelmişti. "Arın güzelim nasıl oldun, ata nasıl?" diye sordu gazel. "İyiyim ben ama ona bir şey olacak diye korkuyorum." dedim. "Korkma, hiç bir şey olmaz." dedi ajlan gülümseyerek. "Aynen öyle canım benim. İnsanın korkutuğu şey başına gelirmiş." dedi medeni yanıma gelip sarılarak.
"Geçmiş olsun arıncım." dedi Ogün. "saol ogüncüm." diye cevabımı verdim. "Üzülme be kızım. Hayati tehlikeyi atlattı nasıl olsa." dedi talat. "öyle ama felç riski var." dedim kafamı önüme eğerek. Önümdeki çayı yudumlamaya başladım. Umarım iyi olur diye geçiştirdim içimden. Yarım saat kadar daha oturduktan sonra atanın yanına gitmek için kalktım ve adımlarımı hızlandırdım.
Kaldığı odanın önüne geldim ve kapıyı açıp içeriye girdiğimde yanında ağlayan genç bir kız gördüm. Ata hala uyanmamıştı. Bu kız benim geldiğimi gördükten sonra ayağa kalkıp göz yaşlarını sildi. "Çıkıyorum şimdi hemşire hanım." dedi. Ardından kapıdan çıkarken yüzüme bakıp "Sizce ne zaman uyanır?" diye sordu.
Yeşil gözleri küçücüktü. Saçları kumral ve yüzü ufacıktı. Ata 'nın kız kardeşi yoktu. Peki bu kız kimdi?"Bizde bilmiyoruz." diye cevap verdim. "Peki." dedi ve ataya gözlerini çevirip kısa bir süre sonra çıktı odadan. Kapıdan ardından baktığımda koridordan ayrılmıştı. Neyse dedim içimden. Ne kadar merak etsemde kim olduğunu öğrenemeyecektim bu işin sonunda. Ataya yaklaştım ve yanına oturup yanağını okşadım.
"Lütfen uyan artık. Sürekli seni bekledim. Yine bekletme beni uyan." dedim ve kafamı göğsüne koyup kalp atışlarını dinledim. Öylece göz yaşlarımı akıtırken, kafamda bir dokunuş hissetmiştim. Göz yaşlarımı silip ne olduğunu anlamaya çalıştım. Kafamı kaldırdığımda dokunan kişinin ata olduğunu anlamıştım. Ne zaman uyanmıştı. Ardından saçlarımı okşamıştı.
"Sen?" dedim gülmemi engellemeye çalışarak. "Ne zaman uyandın?" dedim. O da göz altları morarmış gözlerini tekrar kapatarak "Beş dakika falan olmuştur." dedi ardından gözlerini açtı. "peki neden uyandığını söylemedin?" dedim ellerim ile yüzümdeki ıslaklığı silerek. "İlk kez güzel uyandım. Göğsümde sığınıyordun. Bu anı bozmak istemedim." dedi.
Gözlerimi gülümseyerek sıkıca kapattım ve "Ata." diye tısladım dişlerimin arasından. "Ne?" dedi sırıtarak. "Hem ne oldu bana?" diye etrafına ve bana bakındı. Aklıma felç riski geldi ve hemen örtüyü kaldırıp ayağının ucunu sıkmıştım. "Aaa!!" diye yüzünü buruşturdu. Yoktu! Felç kalmamıştı! Allahım çok şükür dedim yüksek sesle ve ataya sarıldım. "Yavaş yavaş!" dedi ata sırıtarak. "şey..." dedim utanarak. "Ayaklarını hissediyorsun!" dedim tekrar sevinerek.
"Evet ya iyiyim. Ben ne yaşadım Allah aşkına?" diye sormuştu. "Neden bu hale geldim?"diye tekrarladı." Araba kazası yaptığını hatırlıyor musun? "diye sordum. Bir süre durdu ve hatırlamaya çalıştı." Evet... Senin yanından ayrıldıktan sonra çok dalgındım. "dedi. Bende kafamı öne düşürerek" özür dilerim. "dedim.
"Benim yüzümden bu hale geldin. Sana çok sert çıkıştım." dedim yüzüne bakamadan."Hayır arın, özür dileme. Senin suçun yok. Ben sadece bir daha karşıma çıkma dedin diye seni göremeyeceğim diye korktum. O yüzden böyle oldu." dedi. Bense bu dediğine hiç bir şey diyemedim. Böyle konuşması hem korkutuyor, hemde heyecanlandırıyordu. "Yüzüme bak Arın. Böyle yapma. Senin suçun yok." dedi ve ardından ekleyerek "Benim dalgınlığım." dedi.
Yüzüne bakarken, gözyaşlarımı akıttım. Beni öyle görürken kalkmaya yeltendiğinde kafasının acımasından dolayı inlemişti. "Ne yapıyorsun?" diye sordum. "kalkma sakın!" dedim ve yanına oturup ona dikkat verdim. "Özrünü bir şartla kabul ederim." dedi. Bende "Neymiş o?" diye sordum. Göğsünü işaret etti ve dudaklarını yukarıya kıvırıp, kafamı oraya koyup sarılmamı istedi. Daha deminki gibi...
Bende öyle yaptım ve kafamı göğsüne koyup ona sarıldım. O da saçlarımı okşamaya başladı. Sessizliğimizle konuşmaya devam etmiştik.
Bölüm sonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARIN
Jugendliteratur"Biliyor musun, gökyüzünü seyrederken bir yıldız kaydı. İlk kez bir yıldızın, kaydığını görüyorum." yazmıştı. "Sanırım aynı anda gökyüzüne bakmış olabiliriz." yazdım cevap vererek. "Kalp kalbe karşı he... Arıyayım mı Seni ?" yazmıştı. Nasıl arıyay...