41.Bölüm

826 91 29
                                    

...
Üzgünüm, bugün karşınıza kısa bir bölümle geldim. Bu aralar sağlık sorunlarıyla uğraşıyorum ve okulda işin içerisine girince yazmak için pek vakit olmuyor. Ancak merak etmeyin böyle kısa kısa da olsa bölüm atmaya devam edeceğim 💜
...

Jeongguk

Her zaman korktuğun şey başına gelir derler, hatta bir şeyden ne kadar çok korkarsan gerçekleşme olasılığı da o kadar fazla olurmuş. Ben her zaman sevdiklerimi kaybetmek, tek başıma yapayalnız kalmaktan çok korkmuş, sırf bu yüzden hayatıma giren veya girecek olan insanları sınırlı tutmuştum. Ta ki o güne, onun gelişine kadar.

Başka bir evrenden gelmiş ve kedi olduğunu - en azından bir zamanlar gerçekten öyleydi.- savunan beyaz tenli, yarım ayı andıran gözleri ve o saf bakışlarıyla etrafı izleyen bu tatlı kıza kapılmamak elde değildi. Zamanı geldiğinde benden, benim dünyamdan gideceğini bilsem de ufak bir umut parçasına tutunmuş ve gerçekleri görmezden gelerek, küçük bir çocuğun saklanırken 'ben onları görmüyorsam onlarda beni göremez' mantığı ile hareket etmiş ve düşünmezsem gerçekleşmez sanmıştım.

Ama yanıldım.

Bunun en büyük kanıtı ise benim serçe parmağıma bağlı ipin aksine, karşımda Hei 'nin ayak bileğine bağlı kırmızı ipi tutan bedendi. Onu gördüğüm ilk andan beri dilinden düşürmediği Profesör Jungkook şimdi tam karşımda duruyor, bakışlarından belli olduğu kadarıyla bir şeyleri anlamaya çalışıyordu.

Bir umutla onu tanıyamayacak olması ihtimaline tutunmak istedim. Hei onun dünyasında biricik kedisi olabilirdi ancak burası benim dünyam ve o da benim Hei'mdi. İnsan olan Hei'm.

Derin bir nefes aldım ve öne doğru bir adım attım ancak duyduğum sesle birlikte daha fazla devam edemeden olduğum yerde kaldım.

" Jieun..." sesi şaşkınlık ve biraz da hüzün doluydu. O an ses tonlarımızın aynı oluşunu dahi fark edemedim. Odaklanabildiğim tek şey sesindeki  ve bir şekilde kalbime ulaşan acıydı.

"Profesör" Hei ağlamaklı çıkan sesiyle mırıldanırken onu ve dudaklarından dökülen ismi duyduğundan şüpheliydim. Eğer duysaydı uzun zamandır dönmesini beklediği profesörünün dudaklarından çıkan ilk ismin kendisine ait olmaması onu fazlasıyla yıkardı. Çünkü kabul etmek istemesem de bazı zamanlar Hei benim yerime onunla olmak istiyor, umutla gelmesi için dualar ediyordu.

"Sonunda geldin." diye mırıldandı. Bu sefer sesinde daha yoğun bir özlem ve benim aksime inandığı tanrısına olan minnet vardı.

Profesör Jungkook hala aynı ifade ile olduğu yerde dikilmeye devam ederken ben de aynı şekilde onların beni fark etmelerini bekliyordum. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından Jungkook bir kabustan uyanır gibi irkilerek dikeldi ve üç koca adımla aradaki mesafeyi kapatarak Hei 'yi kolları arasına aldı. Bense hala orada bekliyor birilerinin beni, acıyla kavrulan bedenimi görmesini diliyordum. Ancak kimse varlığımı fark etmiyor aksine üzerime daha çok acı yüklüyorlardı.

Bu zamana kadar hep en kötüsünün Hei'yi kaybetme düşüncesi olduğuna inanmıştım ama bu çok daha ağırdı. Kaybetmekten korktuğum minik bedeni bir başkasının kolları tarafından sarılıyor ve dinlemeyi sevdiğim kalbi onunkine yaslı atıyordu.

"Jeongguk." yani başımdan gelen fısıltı ile başımı zorlanarak da olsa Jin hyunga çevirdim. Gözlerinde benim için olduklarını bildiğim saf bir endişe vardı. Aynı onun gibi "Hyung." diye mırıldandım.

"Onları biraz yalnız bırakalım." başımı hızla iki yana salladım. Bunu yapmak, Hei 'yi kendi ellerimle ona teslim etmek istemiyordum.

"Jeongguk... "diye mırıldandı. Acı çekmemden hoşlanmıyordu. "lütfen."

"Ama hyung onlar." içimi rahatlatmak ister gibi  sıcak bir gülümsemeyle birlikte başını iki yana salladı ve omuzlarımı biraz daha sıkı tuttu.

"Onların konuşmaları gereken bazı şeyler vardır. Sonrasında eminim ki bizimle de konuşacaklar." onu onaylamamı isteyerek omuzlarımda ki elini sıkmış ve "Endişelenme" diye mırıldanmıştı.

Odanın dışına doğru attığım bir adımın ardından dönüp sarılmaya devam eden ikiliye baktım ancak hala kendi dünyalarında ve odadaki varlığımdan habersizlerdi.

"Jeongguk" hyungun seni tekrar duymamla birlikte bakışlarımı odanın ortasında durmuş birbirlerine sarılan ikiliden çekerek hala serçe parmağımda bağlı olan kırmızı ipe çevirdim. Sadece kısa bir an için bu hikayeye inanmış ve onun benim kaderim olmasını istemiştim. Sulanmaya başlayan gözlerimden bir damla yaş akıp giderken alabildiğim en derin nefesi alarak kırmızı ipi çıkarttım. Kalbimdeki acı bu hareketimle birlikte daha da şiddetlenirken tek umudum birbirine bağlanmış kaderimizin bu ip parçasından çok daha sağlam olmasıydı. Aksi taktirde kolay kolay toparlanamazdım.

...
Bu bölümde biraz da olsa Jeongguk’un duygularını gördük. Peki siz gelecek bölümlerde neler  görmek istersiniz?
...

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin