22.Bölüm

1.4K 159 75
                                    

|Anlaşma

Profesör Jeon

Okuduğum son cümlenin ardından elimdeki dosyaları gelişigüzel bir şekilde masaya bıraktım ve karşımda meraklı gözlerle vereceğim kararı bekleyen NamJoon hyunga döndüm. "Burada yazılanlar..." başıyla beni onaylarken daha da çatılan kaşlarımla birlikte verdiği cevabın yeterli olmadığını anlayarak konuşmaya başladı. "Doğru. Hem de her bir kelimesi." Bazı şeyleri oturtabilmem için önce biraz zaman tanıdı. "Onu getirdiklerinden beri bizzat gözlemliyorum."

"Ama... Ama..." doğru kelimeler neydi?

"İmkânsız, değil mi?" başımla onu onayladım. Burada yazılanlar imkânsızdı. Sadece genlerinde değişim yapılmış birisi bu kadar çok sorun çıkartamazdı. Kafa karışıklığımla birlikte odağım yeniden önümdeki dosyalar olurken gözlerimi bir türlü fotoğraftan alamıyordum. "Kararın kesin mi?" duyduğum sesle birlikte irkilerek bakışlarımı fotoğraftaki gülümseyen kızın yüzünden karşımda meraklı gözlerle vereceğim cevabı bekleyen bedene kaydırdım. O bakışlarda beni huzursuz hissettiren bir şeyler vardı.

Sessiz kalışım karşısında ifadesi bir anlık değişse bile hızlıca toparlandı ve ayağa kalktı. "Kurula kararının kesin olduğunu bildireceğim." Huzursuzca yerimde kıpırdandım ve odadan çıkmadan önce toparlayabildiğim sesimle sordum. "Onu uyutacaklar, değil mi?" Sırtı bana dönükken başını eğdi. "Muhtemelen senin yerine başka birisini bulacaklar."

"Bu..." sözümü bitirmeme izin vermedi. "Her zaman feda edilmeye hazır bir günah keçisi vardır." Haklıydı. Eğer ortada konum olarak senden daha güçlü birisi varsa, her zaman hatalarını yıkabilecekleri bir günah keçisi de olurdu ve bu genellikle güçsüz olan sen olurdun. Ancak sözleri doğru gelmiyordu. Sanki ortada yanlış bir şeyler vardı ve bu içimi kemiren bir kurt gibi beni rahatsız ediyordu. "Bu, doğru değil." Kelimeler zar zor dudaklarımdan döküldüğünde bana doğru döndü. "O zaman, doğru olan ne?" kaşlarımı çatmış ona bakarken, onun gözleri benim dışımda her yerde dolanıyordu.

"Ortada masum bir kız var Jeon. Belki de daha çoğu." Suskunluğumdan yararlanarak söylediği kelimeler zaten çatık olan kaşlarımı daha çok çatmama neden oldu. "Ne demek istiyorsun?" sorduğum soruyla birlikte masamın önüne kadar adımladı ve iki tarafıma yerleştirdiği kollarından destek alarak üzerime doğru eğildi. "Bu kız belki de bazı şeyler için başlangıç olacak ve sen bir korkak gibi kaçıyorsun." Sözlerinin doğruluğu içinde bulunduğumuz durum için hiçbir şey ifade etmiyordu. Denekler elbette ki bazı şeyler için başlangıç olurdu ama bu kız için aynı durum söz konusu değildi. O sadece kontrolümüz dışında olan ve düzeltilmesi gereken bir hataydı.

Sinirle ayağa kalkıp onun yaptığı gibi ellerimi masaya yerleştirdim ve bana üstünlük kuramayacağı bir konuma geldim. "Bu onun için işkenceden farksız olacak." Sesim kontrolüm dışında yükselirken ellerinin masanın yüzeyinde kaymasına izin verdi ve olduğu yerde doğruldu. "O zaman başkasının ona işkence edişini izle. Çünkü o adamlar istediklerini alana kadar bundan vazgeçmeyecekler." İşaret parmağı ile göğsümü dürttü ve odadan ayrılmadan önce son sözlerini söyledi. "Ama sen bu işkenceyi biraz olsun azaltabilirdin." Namjoon hyung bir insan olarak da bir profesör olarak da asla bu kadar fevri ve kontrolsüz davranmazdı ancak ne zaman konu bu denek olsa sanki onu korkutan bir şeyler varmış gibi değişiyordu. Her zaman sakin ve mantıklı olan yanı ortadan kayboluyor ve geriye sadece zihnindeki karmaşayla mücadele eden bir adam bırakıyordu.

Odayı terk edişinin ardından adım sesleri de son bulduğunda düşürdüğüm omuzlarımla birlikte az önce bir hışımla kalktığım sandalyeme geri oturdum. "Bu yanlış..." kendi kendime fısıldayışımla birlikte sanki burayı hiç terk etmemiş gibi sesi zihnimde yankılanmaya başladı. 'Vazgeçmeyecekler' haklıydı, ben hariç kimse bulaştığımız bu işten vazgeçmeyecekti. Vazgeçemeyecekti çünkü sonucunda yapılan bu hatanın aksine çok daha büyük bir başarı kazanılabilirdi. 'İşkenceyi bizar olsun azaltabilirsin.' yine de ona acı çektirirdim. Hem de daha önce çekmediği kadar büyük bir acı.

Bakışlarım varlıklarını belli etmek isterler gibi masada bulunan dosyalara kayarken derin bir iç çekerek dirseklerimi masaya yasladım. "Ne yapacağım?" ellerim yine istemsizce saçlarım arasındaki yerini bulurken sıkışıp kaldığımı hissediyordum.

"Hei, sence hyung haklı mı?" bakışlarım odamın köşesindeki Hei'nin yatağını bulduğunda karşılaştığım boşlukla birlikte fark ettiğim gerçeklik buruk bir gülümsemeyi dudaklarıma yerleştirdi. O artık burada yoktu.

Masadan destek alarak ayağa kalktım ve yavaş adımlarla Hei'nin en sevdiği topunun önünde durdum. "Seni bile koruyamadım değil mi?" bunu yerdeki kırmızı, pürüzlü bir yüzeye sahip olan küçük topa eğilirken fısıldamıştım. Parmaklarım arasındaki küçük topla birlikte dolan gözlerim de dudaklarıma yayılan gülümsemeye buruk bir şekilde eşlik ediyorlardı. "Seni... Çok özledim." Kalbim yine o tarifsiz acıyla yanarken bakışlarımı masadaki dosyalara çevirdim. Hala bu deneye devam etmek istemiyordum ama belki de bu Hei'ye tekrar kavuşabilmem için bir yoldu. O sırada zihnime dolan görüntüler eşliğinde heyecanla çarpan kalbim bana bir çıkış yolu göstermişti.

Hala parmaklarım arasında sıkıca tuttuğum topu cebime yerleştirdim ve koşarak telefonuma sarıldım. Laboratuvara gidene kadar bekleyemezdim. Ya şimdi yapacaktım ya da ayağıma kadar gelen bu şansı elimin tersiyle tepecektim. Tuşladığım numaraların ardında bir süre bekleyeceğimi düşünsem dahi beni yanıltarak hızla açılmıştı. "Konuştun mu?" sesim sabırsız, küçük bir çocuğunkinden farksız değildi ve kalbimde heyecanla ona eşlik ediyordu.

Benim aksime hyungun sesi donuktu ama bunu umursamadım. "Birazdan konuşacağım." Derin bir nefes aldım ve bunun cesaretimi toplayabilmek için bana güç vermesini umdum. "Bir sorun mu var, neden aradın?" ya da hemen konuşmalı ve elime geçen bu fırsatı kaybetmeden değerlendirmeliydim. "Sana bir teklifim var." Ahizenin ucundan gelen iç çekiş ve ardından duyulan birkaç tıkırtı ile bir yerlere oturduğunu ve dikkatini tamamen bana yönelttiğini anlamıştım. "Nasıl bir tekliften bahsediyorsun?"

"Deneye devam ederim." Sustum ve herhangi bir tepki vermeyeceğini bilerek kelimelerimi toparlamaya çalıştım. "Yani istediğiniz gibi bir kişiyi feda edecek olsak bile başkaları için çabalarım ama karşılığında..." yutkundum ve sözlerimin ne anlama geldiğini anlamasını umarak devam ettim. "Bana bir kişiyi geri verirsin." Sessizliği karşısında heyecanım yavaşça sönse bile bir şekilde kabul edeceğini ve bana yardım edeceğini biliyordum. Düşündüklerimin olmaması durumundaysa buna tek başıma devam edecektim. Küçük kedimi tekrar evine döndürebilmek için ne yapmam gerekiyorsa yapacaktım.

 Küçük kedimi tekrar evine döndürebilmek için ne yapmam gerekiyorsa yapacaktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu tatlılığı da buraya bırakalım 🐰

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin