|Acıyor
SeokJin
Jeongguk'un mutfaktan çıkmasının ardından MinSeul'un afallamış suratına bakmaya başladım. Beni sevmediğini biliyordum, ikimiz de birbirimize âşık değildik ancak aramızda her zaman yılların getirdiği bir saygı olmuştu.
"Se...Sevgilim..." dudaklarıma yayılan sahte bir gülümsemeyle karşımda titreyen bedenine doğru adımladım. Anlaşılan artık o saygı da kalmamıştı. "Az önce gayet açıkça kendimi ifade ettiğimi düşünüyorum." dedim. O sahtelikten de kurtularak kenara çekildim ve çıkması için ona alan sağladım.
"Jin..."
"Seul git." Bana doğru attığı adım bakışlarımdaki sert ifadeyle son buldu.
"İzin ver açıklayayım." Başımı iki yana salladım. Açıklanacak bir şey yoktu."Her şey gayet açık. Jeongguk'u seviyorsun ve seni kabul etmediği için bana yaklaştın." İfadesinden ne düşündüğünü anlamak oldukça zordu, yine de devam ettim. "Ama MinSeul unuttuğun bir şey var. Biz hiç birbirimizi sevmedik yani benim için vazgeçilmez değilsin."
Arkamı dönmüş odama doğru ilerlerken sıkıca kavradığı kolum yüzünden durmak zorunda kalmıştım. "Sen... Sen beni seviyordun." Başımı olumsuz bir şekilde iki yana salladım. "Seni hiç sevmedim." Afallamıştı. Bunun için onu tanımama gerek yoktu, bakışlarından çok net bir şekilde anlayabilirdiniz.
"O zaman neden... Neden benimleydin?"
"Çünkü sevilmeye ihtiyacın vardı. Belki seni sevmeyi denersem bu hastalıklı halinden kurtulursun sanmıştım." Derin bir nefes aldım ve kolumdaki eline uzandım. "Ama yanılmışım."Kolları iki yana düşerken titrek bir nefes aldı. "Sen... Biliyordun. Başından beri Jeongguk'u sevdiğimi biliyordun." onu usulca onayladım.
"Biliyordum." Ellerimden birisi omzunu kavradığında sesimi olabildiğince yumuşak tutmaya çalışarak konuştum. "Seul onu sevmiyorsun, sadece takıntı haline getirmişsin. O mutlu..." omzunu sıvazlayıp temasımızı sonlandırdım. "Sende mutlu ol."
...
Esen rüzgâr kalbimdeki acıyı biraz daha körüklerken yürümeye devam ettim.
Nereye olduğunu bilmeden sadece önümdeki yol boyunca yürüyordum.
Kalbimdeki acının nedeni o kız değildi. Zaten bu duruma üzülecek kadar bile onu sevmiyordum. Sadece... Sadece kalbim kırıktı, o da kardeşime. Tüm bunlar olurken neden bana tek kelime bile etmemişti? Onun gözünde bu kadar mı korkunç biriydim?Düşünceler benliğimi daha çok esir almadan önce derin bir nefes soludum ve nerede olduğumu anlayabilmek için etrafıma bakındım. "Harika, şimdi de hiç bilmediğim bir yerdeyim. "Kendi kendime fısıldayışımın ardından biraz dinlenebilmek için ilerideki tek banka doğru ilerledim.
Banka doğru olan her adımımda bedenim farklı bir hisse esir oluyordu. Daha önce hissetmediğim, adını dahi bilmediğim ama yine de tanıdık olan bir hisse.
Son adımımı da atışımın ardından durdum ve artık daha net olan o siluete baktım. "Belki de gitmeliyim." Belki de gerçekten gitmeli ve bankta oturan o kızı hiç rahatsız etmemeliydim.
Orada kaldığım süre boyunca kendimle çelişsem bile sonunda derin bir nefes alarak yanındaki boşluğa yerleştim.
Bakışlarım usulca onu bulurken o tamamen bu dünyadan soyutlanmış gibiydi. Hafif bir tebessüm yerleştirdiği yüzü göğe dönükken, gözleri kapanmış sanki esen rüzgârın ruhuna işlemesine izin veriyordu. "Bu güzel olmalı." Sözlerim onu korkutmuş olmalı ki irkilerek bana doğru döndü. Şaşkın bakışlarına karşılık gülümseyerek önüme döndüm ve aynı az önce onun da yaptığı gibi gözlerimi yumarak başımı göğe çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apotelesma メ Jeongguk ✓
Fanfiction"Beni öyle çok sev ki içimde ona ait tek bir his bile kalmasın." Ve duyamayacağını bilsem de içimden devam ettim. 'Tamamen, tüm benliğimle sana ait olayım.' 🥛 #5 jk #20 jeonjungkook #34 bilimkurgu