1.Bölüm|En Büyük Korku

10.1K 443 324
                                    

Profesör Jeon

"Farkına varamadığımız ve de asla varamayacağımız sonsuz sayıdaki evrenden rastgele bir tanesinde yaşayan, basit bir canlı..."

Bilim insanları yaşadığımız bu evrenin milyarlarca yıl önce büyük patlama ile meydana geldiğini öne sürüyorlar ama daha da önemlisi oluşan bu evrende yalnız olmadığımızı ve bununla birlikte sonsuz sayıda evreninde var olduğunu varsayıyor olmaları. Ne yazık ki henüz hiçbir bilim insanı bilinen bu evrenlerin varlığını kanıtlayamadı... Söyleyebildikleri tek şey:

"Buradan çok uzakta başka bir evrende bir sen daha var ama ne yaparsan yap onu göremez ya da etkileyemezsin."

Tüm merakım bu cümle ile başladı ve şekillendi. Ya ona ulaşabilirsem? Ya başka bir evrende gerçekten bir ben daha varsa ve ben henüz bunu bilmiyorsam?

Penceremden dışarıyı izlerken elimde tuttuğum ve hala üzerinde dumanı tüten kahvemi dudaklarım arasına götürdüm. Sıcak kahve ağzımda keskin bir tat bırakırken yoğun kokusu tadını daha da keskinleştiriyordu. Gülümseyerek dudaklarımdan uzaklaştırdığım kupamı dikkatli bir şekilde pencerenin pervazına yerleştirdim ve önümdeki manzarayı izlemeye devam ettim.

Hava daha önceki günlere oranlara önümdeki manzaranın keyfini çıkartmamı engelleyecek kadar kapalıydı. Bunu umursamadan derin bir nefes alarak pencereden uzaklaştım ve son zamanlarda tüm vaktimi harcadığım, hayatımı şekillendiren o çalışmaya doğru ilerledim. Parmaklarım artık ezbere bildiği hatlar üzerinde dolanırken bunu başarmaya bu kadar yakın olmak daha da mutlu olmama neden oluyordu. Son denemelerimi de yapmak üzere prototipin yanındaki ufak, siyah düğmeye bastım ve panelin hareketlenerek açılmasını beklemeye devam ettim.

Yatak odamı ve çalışma odamı ikiye ayıran duvarın olması gerektiği yerde duran makine hafif metalik bir uğultu eşliğinde çalışmaya başlarken sabırla bekledim.

Odamı dolduran metalik ses giderek daha da artmaya başlarken dudaklarım memnuniyetle yukarıya doğru kıvrıldı. Milyarlarca yıldız tek bir hareketimle odama dolmuş gibi her yeri kaplarken istemsizce yayılan gülümsememi daha da genişlettim ve kenarda oturmuş onu koruması için kapattığım kafesin ardından huysuzlanarak beni izleyen miniğime doğru döndüm.

"Gördün mü miniğim sonunda başaracağız."

Parlak bakışlarını yüz hatlarımda dolaşırken kaybolan huysuz ifadesinin ardından sevgi dolu bir mırıltı bıraktı. Önümdeki prototipin çalışmasını ne kadar önemsesem bile miniğim benim için her şeydi. Bu yüzden önümdeki makineyi kapatarak odanın içerisinde ilerledim ve yere eğildim. Sabırsız mırıltıları giderek artarken kilide ulaştım ve küçük, yumuşak bedenini kollarım arasına aldım. Yumuşak tüyleri arasında gezinen parmaklarım kalbimi sıcacık bir hisle doldururken onun kadar ben de bu durumdan mutluydum.

---1 Hafta Sonra---

Elimdeki sıcak kupadan süzülerek tüm mutfağa yayılan baş döndürücü kahve kokusunu son kez içime çektikten sonra adımlarımı sessiz olmaya özen göstererek odama doğru çevirdim. Ahşap merdivenler attığım her adımla birlikte gıcırdayarak ses çıkartırlarken Hei'nin olduğu yerden kalkmış kapının önünde beni beklemeye başladığını biliyordum. Gülümsedim ve bir an duraksayarak kupayla birlikte tutmaya çalıştığım küçük süt şişesini diğer elime aldım. Hei bu süte bayılırdı. Özellikle de dinlenme saatlerinde ben pencerenin karşısına geçmiş bir yandan kahvemi yudumlayıp bir yandan da dışarıyı izlerken kucağımda, ona sardığım kollarım arasında...

Ellerim yumuşak tüyleri arasında gezinirken çıkardığı o tatlı mırıltıları duymak için sabırsızlanıyordum. Bir an önce onun yanına gidebilmek adına adımlarımı daha hızlı tuttum. Beni beklediğini bildiğim için keyifle çaldığım ıslık duyduğum makine sesiyle birlikte yarıda kesildi. Bir anda tüm eve yayılacak kadar şiddetli çıkan sesin kaynağı tek bir şey olabilirdi ve bu beni korkutmaya yetiyordu.

Korku hızla tüm bedenimi esir almaya başlarken titrediğimi hissediyordum. Adımlarım aceleci bir hal almışken hızlanan soluğumla boğazım yanıyor nefes almamı daha da zor bir hale sokuyordu. Gıcırdayan ahşap sesleri eşliğinde üst kata ulaştığımda korku tamamen bedenimi ele geçirmişti ve ben ona karşı savaşabilecek durumda değildim.

Kupa ve sıkıca tuttuğum süt şişesi titreyen ellerim arasından kayıp yeri boylarken onları tutmaya çalışmadım bile. Hızla çarpan kalbim ritmini daha da arttırmış ve tüm benliğimi etkisi altına almıştı. Bedenim ilk defa bu kadar titriyor ve korkuyu iliklerine kadar hissediyordu.

Önüme çıkan sorunlar ya da yaşadığım olaylar karşısında mantıkla yaklaşan, soğuk bir yapıya sahiptim ama her durumda soğuk kalabilen bu yapım konu Hei olunca ortadan kayboluyor ve korkuyla titrememe engel olamıyordum.

Titreyen ellerim kapı kulpunu kavrarken düşündüklerimin olmaması için dua etmeye başlamıştım. Aralanan kapıdan koridora kadar sızan yıldız ışıkları korkunun daha da şiddetli bir şekilde gözlerime kadar ulaşmasına neden oldu. Kalbim deli gibi çarpıyor, Hei'nin acı dolu bağrışlarının ardından kollarım arasına gelmeye çalıştığını görebiliyordum. Artık korku sadece kalbimi ele geçiren bir his değil somut bir şekilde karşımda duran korkunç bir canavardı. Üstelik benim en değerlime zarar verebilecek bir canavar.

Savunmasız bir şekilde küçük bedeninden çıkardığı körelmiş tırnakları parkeye tutunmaya çalışırken her seferinde başarısız oluyor, yine de yılmadan çabalamaya devam ediyordu.

Küçük bedeni onu yutmak için fırsat kollayan bu güçlü etkiye dayanmakta zorluk çekerken ben daha olduğum yerden hareket edememiş korkuyla titrerken aniden o sonsuzluğa doğru çekildi. Bir anda çözülen bedenimle Hei'nin ardından koşarken tutamadığım gözyaşlarımla nefesim kesilmiş kapanan makine ile yere çökmüştüm.

•••

Profesör Jeon

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Profesör Jeon

•••
Hepinizin de anladığı üzere bu paralel Evren'ler ve görsel ikizler arasında geçecek bir kurgu.

Yorum yapmayı ve oylamayı
unutmayın.
🌙
•••

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin