|Laboratuvardaki Karmaşa
Profesör Jeon
2 Yıl Önce...
Kararlı adımlarla ve her zamanki sakinliğimle birlikte dev, cam kapılardan geçerek odama doğru ilerlemeye devam ettim.
"Günaydın Profesör Jeon." Bakışlarım yanıma gelen ve her gün olduğu gibi adımlarıma uyum sağlamaya çalışan asistanıma kaydığında dudaklarıma soğuk ve mesafeli olmasına özen gösterdiğim bir gülümseme yerleştirdim.
"Günaydın." Benim aksime gayet neşeli çıkan sesiyle konuşmaya başladı.
"Profesör Kim dün gece siz çıktıktan sonra denekler hakkında yeni bir rapor getirdi." Söyledikleriyle birlikte yavaşlayan adımlarımı durdurup ona dönerken o da benimle birlikte durmuş ve elindeki defteri kontrol etmeye başlamıştı.
"Önemli bir şey söyledi mi?"
"Hayır efendim. Şimdilik bir sorun olmadığını bildirmemi istedi o kadar." Rahat bir nefes alarak tekrar yürümeye başladım. Odamın önüne geldiğimde elim kapı kulpunu kavradı ve bir süre öylece kaldım.
Burada yaptığımız şeyler her ne kadar yasal olsalar bile zaman zaman işler tersine dönebiliyordu ve bu durumda başı yanacak ilk kişi de ben oluyordum. Bunun nedeniyse henüz 23 yaşında olmama rağmen gecemi gündüzüme katarak çalışmış ve bu laboratuvarda kendi alanım doğrultusunda başa geçebilmiş olmamdı.
"Bir sorun mu var Bay Jeon?" Donuk bakışlarım endişeyle beni süzen asistanıma kayarken boşta kalan elimi gelişi güzel salladım ve kapı kulpunu indirdim. Beni karşılayan beyaz duvarlar ve onlara eşlik eden dev camlarla derin bir nefes alarak kapıyı arkamdan kapatarak masama geçtim. Yorgun bedenim biraz uyku için yalvarırken bunu düşünmemeye çalışarak oturdum ve başımı geriye doğru yasladım. Bu şekilde en azından yanan gözlerimin acısına bir son verebilirdim.
Aradan geçen beş dakikanın ardından çalmaya başlayan telefonumun sesiyle birlikte doğruldum ve istemsizce çatılan kaşlarımla NamJoon hyungun aramasını cevapladım."Efendim hyung?" Telaşlı çıkan sesi onun için korkmama neden olurken çoktan oturduğum yerden kalkmış odanın içerisinde ilerlemeye başlamıştım bile.
"Hyung! İyi misin?"
"Denek..." Duyduğum kelime kaşlarımın çatılmasına neden olurken en azından NamJoon Hyung'un iyi olduğunu anlamamla birlikte derin bir nefes vermiştim.
"Sorun ne?"
"Buraya gelmelisin." Telefonun kapanmasının ardından kalktığım masaya tekrar dönüp yeniden incelemek için üzerindeki dosyaya uzandım ve sakince yazılanları gözden geçirmeye başladım. Raporlarda herhangi bir terslik görünmemesine rağmen hyung deneklerde sorun olduğunu söylüyordu. Burada insanların daha sağlıklı ve uzun ömürlü yaşayabilmeleri için bir takım çalışmalar yürütüyorduk ve ister istemez denekler sorun çıkartabiliyordu. Özellikle de insan denekler...
Elimdeki raporu masaya bıraktıktan sonra askılıktaki beyaz önlüğümü alarak laboratuvara doğru ilerlemeye başladım. Odadan çıktığım anda elindeki kahve ile önümü kesen asistanımı es geçerek asansörlere doğru yöneldim ve gelen ilk asansöre bindim. Dev çelik kapılar tiz bir ses eşliğinde kapanmadan hemen önce ona hitaben konuştum.
"Laboratuvarda olacağım bir sorun olursa Profesör Kim'e ulaşırsın." Kapıların kapanmasıyla birlikte önlüğümü giyerek beklemeye başladım. Endişeyle elim saçlarıma giderken olabilecek her ihtimale karşı kendimi hazırlıyordum. Burada yapılan deneyler tamamen yasal bir şekilde ilerliyordu ancak yapılacak olan en ufak bir ihmalkârlık buna engel olabilirdi. Üstelik bu tesisin başında bulunduğum için işin ucu otomatikman bana dokunuyordu. Asansörden gelen ufak bir çınlama sesiyle birlikte açılan kapıların ardından tüm bina gibi beyazın hâkim olduğu laboratuvar alanına girdim. Koridorun sonuna yaklaşırken tamamıyla bana ait olan klonlama biriminden yükselen NamJoon hyung'un sinirli sesini daha net duyabiliyordum. Stajyerlerden birisi hata yapmış olmalıydı. Cam kapının önünde durdum ve parmak izimi okutmadan önce son bir kez önlüğümün yakalarını düzelttim ve korunaklı dev kapıdan içeriye girdim.
"Sorun ne?" Sert ve bir o kadar da kendimden emin çıkan sesim odada yankılanırken NamJoon hyung'un sinirle solumalarına karışıyordu. Karşısındaki iki stajyer eğdikleri başlarını kaldırıp korkuyla bana baktılar. Kesinlikle ortada hoşlanmayacağım bir şeyler dönüyordu ve bunun tüm sorumluluğu benim üzerime kalacaktı.
"Bu ikisi kendi başlarına iş yapmaya kalkışmışlar." NamJoon hyungun sinirle işaret ettiği iki beden karşısında bakışlarımda hiçbir değişiklik olmazken sakince kafeslere doğru ilerledim ve denekleri kontrol etmeye başladım. Sağlık raporları hepsi için olumlu yöndeyken yan taraftaki boş kafesle birlikte kaşlarımı çatarak titreyen iki bedene döndüm.
"Denek 86 nerede?" NamJoon hyung susmuş sadece sinirle önündeki stajyerlere bakarken kendimi zorlukla zabdediyordum.
"Size bir soru sordum.!" Bedenleri gibi sesleri de titrerken derin bir nefes alarak sinirlerimi kontrol altına almaya çalıştım.
"P... Profesör Jeon..."
"Size denek 86 nerede dedim!" Korkuyla konuşmaya çalışan bu ikili hala soruma bir cevap veremezken NamJoon hyung sinirle konuştu.
"Bu ikisi deneğin durumu kötüye gitmeye başlayınca bize sorma gereği bile duymadan hayvana işlem uygulamışlar." Duyduklarımla sinirlerim daha fazla gerilirken bana en yakında duran stajyerin yakalarını kavrayarak sarsmaya başladım.
"Hangi yetki ile böyle bir karar alabiliyorsunuz?!" Sorudan çok ona haddini bildirmek amacıyla bağırıyordum. Son bir kez daha sarsılmasına neden olduktan sonra sert bir hareketle sıkıca kavradığım yakalarını bıraktım ve yalpalayarak geriye doğru sendelemesini izledim.
"Denek nerede?" Gösterdikleri odaya doğru ilerlerken her türlü manzaraya karşı hazırlıklıydım. Adımlarım az öncekine oranla biraz daha küçük bir odada son bulurken geniş kafesin içinde yatan bedene doğru ilerlemeye başladım. Küçük bedeni acı ile titriyor sanki onu kurtarmamız için sessiz çığlıklar atıyordu. Ellerim hızlıca kafesi açıp titreyen bedene uzanırken hala yaşıyor oluşuyla şaşkınca nefes aldım ve kollarım arasına alarak denekler için özel olarak hazırlanmış sedyeye yatırdım. Köşede duran rapora uzanacağım sırada odada yankılanan sesle sert bakışlarım o iki sorumsuz buldu.
"Profesör Jeon... O... Yaşayacak değil mi?" Dudaklarım arasından dökülen histerik bir kahkahaya engel olamazken çatılmış kaşlarım onlara susmaları için yeterli birer cevap niteliğinde olmuştu. Önce izinsiz bir şekilde bilmedikleri bir işlemi uyguluyor sonra da hayvanın yaşamı için endişe ediyorlardı.
"Çıkın dışarı!"
"P... Profesör... J..." Bakışlarımı onların üzerinde gezdirmek yerine elimdeki raporlara çevirerek bu sefer dişlerim arasından tısladım.
"Size çıkın dedim!" Duyduğum aceleci adım sesleri nihayet biraz olsun yatışmama katkı sağlarken raporda gördüklerimle birlikte NamJoon hyung'a doğru döndüm.
"Raporlar doğru mu?" Benim aksime NamJoon hyung sedyenin başına geçmiş şefkatle acı çeken kedinin tüylerini okşuyordu.
"Hyung!" Donuk bakışları benimkileri bulurken sıkıntı dolu bir nefes verdim ve elimdeki dosyayı kapatarak kafesin yanındaki boşluğa fırlattım.
"Jungkook... Bunu nasıl düzelteceğiz?" Ben de onun gibi kedinin yanına geçerek elimi uzun tüyleri arasına daldırdım. İşimin en sevmediğim yanı buydu. İnsanların hayatını kurtarabilmek için masum bedenlerin yaşamına son vermek zorundaydık.
"Onu uyutmaktan başka şansımız yok." Bakışları bir an olsun kedinin üzerinden ayrılmazken başıyla belli belirsiz söylediklerimi onayladı. Söylediğim şeyin en doğrusu olduğunu o da çok iyi biliyordu. Yaşadığımız zaman dilimi klonlama yapmamızı yasal karşılasa bile acil durum anında dahi olsa bir hayvan ve bir insanın DNAları ile oynamamıza izin vermiyordu ve o iki işgüzar tam olarak bunu yapmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apotelesma メ Jeongguk ✓
Fanfiction"Beni öyle çok sev ki içimde ona ait tek bir his bile kalmasın." Ve duyamayacağını bilsem de içimden devam ettim. 'Tamamen, tüm benliğimle sana ait olayım.' 🥛 #5 jk #20 jeonjungkook #34 bilimkurgu