37.Bölüm

909 97 27
                                    

'iki insanın kaderi birbirine bağlıydı, Kopmayacak bir iple

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

'iki insanın kaderi birbirine bağlıydı, Kopmayacak bir iple.'

Hei

Elimde tutmaya devam ettiğim küçük yumağı dikkatli bir şekilde açarken Jeongguk'un meraklı bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum. Az önce sadece kırmızı bir ip oluşunu vurguladığım bu yumakta daha fazla anlam sakladığımı biliyor ve sabırla ona vereceğim cevabı bekliyordu.

"Bir keresinde Jungkook'un bir efsaneden bahsettiğini hatırlıyorum." Profesörün adını duymasıyla birlikte bedeni gözle görülür bir şekilde kasılırken usulca başımı kaldırdım ve güven vermek adına gülümsedim. Ondan bu derece hoşlanmıyor oluşu garip gelse de çok fazla üzerinde durmayarak devam ettim.

"Kırmızı iple ilgili bir efsane." Derin bir nefes aldım ve bakışlarım yeniden ip yumağına inerken boşta kalan uçlarından bir tanesini tuttum ve küçük yumakla birlikte Jeongguk'un kavradığım, sıcacık elleri arasına bıraktım.

"Bağlar mısın?" Serçe parmağımı rahatça ulaşabileceği bir seviyeye çıkarmış, yüzüme yerleştirdiğim ve biraz da tatlı olduğuna inandığım bir ifade eşliğinde ipi bağlamasını bekliyordum.

"Nasıl bir efsane?" diye merakla sorduğunda hemen çıkmayacak ufak bir fiyonk attı. İpin kalan kısmını aldığımda geri çekmeye hazırlandığı ellerine izin vermedim ve birisine uzanarak, açtığım yumağın birazını az önce girdiğimiz dükkândan aldığım makasla kestim ve oluşan ucunu onun az önce bana yaptığı gibi serçe parmağına bağlamaya başladım. Şimdi onun sağ benimse sol serçe parmağım 'Kırmızı' bir iple birbirine bağlıydı.

"İnsanlar ruh eşleri, kaderleriyle..." Sağ elimi aramızda ince bir köprü gibi sallanan ipe yerleştirdim ve devam ettim. "... Ve kırmızı bir iple birlikte doğarlarmış."

"Kırmızı ip mi?" Başımla onaylamış sonra parmağımdaki ipe dikkat ederek ve tabii ki birbirimize bağlı oluşumuzdan dolayı beraberimde Jeongguk ile birlikte yavaşça eğildim. Kalan ipi önce kendi sonra da Jeongguk'un yine ellerimizdeki gibi karşılıklı gelen ayak bileklerimize bağladım.

"Bazı efsanelerde bu ipin ayak bileklerinde, bazılarında ise serçe parmağında olduğu söyleniyormuş." Bakışları parlak ip üzerinde gezerken gülümsemesi biraz daha büyüdü. Bense hatırladığım kadarıyla anlatmaya devam ettim.

"Bu iki kişi her ne olursa olsun birbirlerine bağlı oldukları ip sayesinde birbirlerini mutlaka bulurlarmış. "

"Başka evrenlerde olsalar bile mi?" Bakışları hüzün dolu bir buğunun ardında saklanırken sesinde umut vardı. Bu yüzden o umudun kırılmasına, yok olmasına izin vermeden hızla başımı salladım. "Başka evrende olsalar bile."

Bakışlarındaki yoğunluk giderek daha fazla artarken aramızdaki mesafeyi biraz daha azalttı ve aniden "Seni öpmek istiyorum." diyerek belimi sıkıca kavradı. Jeonggu'u tanıdığım süre boyunca onun hakkında öğrendiğim en belirgin özelliklerinden birisi de duygularını her zaman yoğun yaşadığıydı. Asla ne hissettiğini tam olarak anlayamaz ama o gözlerinde bir şeylerin saklı olduğunu görürdünüz.

"Jeongguk." Diye mırıldandım ancak bakışlarım onda değil etrafta geziyordu. "Çevremizde hiç çocuk yok." Bakışları biran olsun gözlerimden ayrılmazken başını aşağı yukarı sallayarak onayladı ve belimdeki kolları sayesinde bedenimi biraz daha kendisine doğru çekti.

"Bu seni öpebilirim demek mi oluyor." Burunlarımız birbirine değerken başımı iki yana salladım "Hayır." ve dudaklarına dudaklarımı değdirip aramıza bir nefeslik mesafe koyduktan hemen sonra devam ettim. "Bu beni öpmelisin demek oluyor." Bu kadardı. Jeon Jeongguk'u mutlu edebilmek bu kadar kolaydı.

Nehrin kıyısında dudakları dudaklarım üzerinde hareket etmeye devam ederken hissettiğim ıslaklıkla istemeye istemeyen ondan ayrıldım. "Yağmur yağıyor..." diye mırıldandım ancak beni duymamış, duyduysa bile çok fazla umursamamıştı. Yeniden buluşan dudaklarımızla anın keyfini çıkarmaya çalışırken giderek şiddetini arttırmaya başlayan yağmur buna engel oluyordu.

Dudaklarımız bu sefer zorlukla ayrılırken. "Hasta olacaksın." Diye mırıldandı. Sanki burada kalmak ve eve gitmek arasında ikilemde kalmış gibiydi. Derin bir nefes aldım ve onu bu ikilemden kurtarmak için hala temas halindeki dudaklarımızı tamamen birleştirdim. "Sorun değil. Çabucak iyileşirim." Ancak bu kısa sürmüş, Jeongguk kendisini geri çekerek başını iki yana sallamış ve dudaklarımızı son kez birleştirdikten hemen sonra alnımı da öperek mırıldanmıştı.

"Çabuk hasta oluyorsun." Sonrasında yapacak çok da bir şeyimiz yoktu. Sıkıca birbirine kenetlediğimiz ellerimizle ve bedenlerimiz arasında sarkan kırmızı, biraz da ıslanmış iplerle yoldan geçen ilk taksiyi durdurduk.

Üzerindeki kapüşonunu çıkartırken "Umarım hasta olmazsın." diye mırıldandı. Şimdi üzerinde sadece ince, beyaz bir tişört vardı ve ona üzerini giymesini söylemek istesem de beni dinlemeyeceğini çok iyi biliyordum. Çok çabuk hasta olduğum doğruydu ama yaza girmek üzereydik ve bildiğim kadarıyla yaz yağmurları zararsız olurdu.

Kolları arasına girmeye çalışırken "Endişelenme." Diye mırıldandım. "Hem hasta olsam bile sen ve Jinnie bana bakarsınız." Başını hızla sallamış ama söylediğim şeyleri tam olarak anladığında kaşlarını çatmıştı.

"Ben bakarım. Bir başkasına gerek yok." Ona Jin oppa'nın bir başkası olmadığını söylemek istesem de başımı sallamakla yetinmiştim. Sabahki ruh hali yeni yeni dağılıyordu ve tekrar üzgün olsun istemiyordum. Ancak onu üzen yine ben olmuştum.

...

"Sonunda gelebildiniz." Kapıda bizi çatık kaşlarıyla karşılayan SeokJin oppa bir süre ıslak bedenlerimizi süzmüş ardından yüzünü buruşturarak mırıldanmıştı. "Islak köpek yavrularına benzemişsiniz."

"Abartma hyung, sadece birazcık ıslandık o kadar."

"Birazcık mı?" başımızla onaylamış ve sanki hiçbir şey olmamış gibi içeriye girdiğimizde aslında söylediklerinin doğru olduğunu fark etmiştim.
Islanmış ve titriyorduk üstelik aramızdaki ip de yerlere sürtünmekten çamur olmuştu.

"Gidin de duş alın." Başımla onayladım ve beraberimdeki Jeongguk ile üst kata doğru adımlarken burnuma dolan kokuyla duraksadım. Bu koku çok tanıdık ve bir o kadar da yabancıydı. Biraz nane ve biraz da ona karışmış ilacın, belki de ilaçların kokusu...

"Hei, sorun ne?" Jeongguk ardımdan seslendiğinde koku ve aynı olan ses tonları bir araya geldiğinde zihnimde beliren sahnelerle kalbim biraz daha hızlandı. "Geldi." Diye fısıldadım.

"Ne dedin?" bakışlarım üst kata odaklanmışken biraz daha yüksek bir sesle konuştum.

"Geldi." Jungkook sonunda gelmişti ve ben onu çok özlemiştim. Bedenim tekrar kolları arasında olma ihtiyacı hissederken ardımda bıraktığım yıkımı ve çözülen ipliklerin farkına varamadan hareketlendim ve daha hızlı, daha kararlı adımlarla üst kata koştum. 

...
Aslında aklımda daha duygu yüklü bir bölüm vardı ama tam aktaramadım. 🥺

Jungkook'un dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Jungkook'un dönüşü ne gibi sorunlara yol açar?

Ve Gguk aşkım 🥺 özür dilerim üzdüm seni...
...

Sonraki birkaç bölüm Jungkook ve diğer evrende olanlarla ilgili olacak.

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin