29.Bölüm

1.3K 141 60
                                    

|İlk Sefer

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

|İlk Sefer

Profesör Jeon

Son metal parçasını da dikkatli bir şekilde yerine yerleştirdikten sonra derin bir nefes aldım. Bu sefer olmuş olmalıydı.

Siyah butona dokunmamla odaya dolan yıldız ışıkları henüz sevinmeme bile fırsat tanımadan titreyerek söndüler. "Hadi ama!" yine başaramamıştım. Hei'nin geçişiyle birlikte çok fazla güç harcayan prototip ne kapatılabiliyordu ne de tamamen açık kalıyordu. Sanki arada sıkışıp kalmış gibiydi. "Bir kez olsun benim tarafımda olamaz mısın?" sinirle solumuş ve elimdeki parçaları kutuya fırlatıp ayağa kalkmıştım.

Bu kadarı yeterliydi, devam etmeden önce biraz ara vermeli ve dağılan düşüncelerimi toparlamalıydım. "Şimdi de onunla mı konuşmaya başladın?" bir süredir -yaklaşık olarak iki haftadır- duymadığım sesi odada yankılanırken beceriksizce gülümsemeyi denedim. Tebessüm etmek bile sanki öncekinden çok daha zor bir eylem gibiydi. Yüz kaslarım bir türlü hareket etmemekte ısrarcıydı. "Hyung." Sesim neşeden yoksundu ama yine de onu gördüğüme sevinmiştim.

"Uzun zamandır kendini bu odaya kapattın." Demişti, ağır adımlarla yanıma doğru gelirken. Haklıydı da. En son görüştüğümüz günden sonra bir daha laboratuvara uğramamış ve günlerimi burada geçirmeye başlamıştım. "Biliyorsun, bu sorunla ilgilenmeliydim." Derken işaret parmağım çoktan havalanmış ve önümdeki makineyi göstermiştim. "Bunca zamandır açık olduğuna inanamıyorum."

"Ben de öyle." Bakışlarım tekrar NamJoon hyung'a döndüğünde bu seferkinin gerçek bir gülümseme olmasını umdum. "İçecek bir şeyler ister misin?" bu daha çok öylesine sorduğum bir soruydu. "Kahve alabilirim." Demişti hemen ardımdan odadan çıkarken. Adımlarım, oldukça geniş mutfağımda son bulduğunda bir süre sadece etrafı inceledim. Bir şeyler farklı görünüyordu. "Sorun ne?" Masif ahşaptan olan mutfak dolapları her zamanki gibi kapalı ve belirli bir düzen içerisindeydiler. Sıklıkla kullandığım bardaklarım hemen tezgâha bitişik duvarda asılıydı. 'Bir şeyler eksik.' Diye mırıldanmadan edemedim. Kaşlarım daha fazla çatılırken bu seferki hedefim yemek masası olmuştu. Üzeri boş ve tüm mutfak dolapları gibi o da masif ahşaptan yapılmaydı. "Masanın üzeri her zaman bu kadar boş muydu?" belki de öyleydi ve ben yeni fark ediyordum. Cevap almayı beklemeden omuz silktim ve sağ taraftaki dolabın kapağına uzandım.

"Ne yapıyorsun?" hyungun sesiyle engel olamadığım bir kıkırtı dudaklarım arasından kaçarken cevap verdim. "Kahve yapacağım ya." Omzumun üzerinden ona doğru dönüp devam ettim. "Ne çabuk unuttun."

"Jungkook" dedi. Kaşları çatılmış ve bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. "Kahveleri her zaman buzdolabının yanındaki alt rafa koyarsın." Elim tutunduğum kulpun üzerinde donup kaldı. Hatırlamıyordum. Unuttuğumu belli etmemeye çalışarak kısık sesimle fısıldadım. "Evet, evet biliyorum." Kafa karışıklığımla birlikte bu sefer doğru olduğunu düşündüğüm, solda hemen buzdolabının yanındaki alt rafa yöneldim. Üzerinde 'Coffee' yazan mat siyah kapaklı, cam kavanoz görüş açıma girdiğinde hala o 'Bir şeylerin yanlış olduğu' hissiyle boğuşuyordum.

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin