|Şüphe
Profesör Jeon
Kollarım arasındaki bedeni dikkatli bir şekilde sedyeye yatırdım ve gözlerimi hızla etrafıma toplanmış kalabalıkta gezdirdim. Tanıdık bir yüz arıyordum. Tanıdık ve bana yardım edebilecek herhangi bir yüz.
"Neler oluyor?" NamJoon hyung hızla yanıma koştuğunda minnetle gülümsedim. JiEun ormanın çıkışındaki park alanlarında birden yere yığılmış ve bir daha uyanmamıştı.
Dönmemize yakın bir zamanda yaşananları anlattığımda sanki olmasını beklediği bir şeymiş gibi "Odasına alalım." dediğinde söylediklerini hızla onayladım.
Hyung sedyeyle birlikte ilerlerken ben de yanımdakilerden birisine dönerek "Lee JiEun'a ait tüm dosyaları odama getirin." diyerek giden sedyenin ardından ilerlemeye başladım.
"Sence neyi var?" dedim, yavaşça odaya girdiğimde. NamJoon hyung 'bilmiyorum' der gibi başını iki yana sallarken sıkıntıyla iç çektim.
"Sonuçları tekrar inceleyeceğim."
"Neden?" JiEun'un bedenine birkaç renkli kabloyu bağladıktan hemen sonra ifadesiz bir yüzle bana döndü. "O testleri zaten incelemedin mi? Hem de defalarca."
"İnceledim." Yataktaki bedeni işaret ederken sesime yansıyan sinirle konuşmaya devam ettim. "Ama belli ki bir şeyler yanlış." biraz soluklandım. Aslında bu duraksama daha çok söylediklerimi anlamasını umduğum içindi. "Yoksa bu halde olmazdı." Gözlerini kaçırdı. Üstelik bunu her yaptığında ona karşı olan düşüncelerimi bildiği halde.
Elindeki kanülü de burun deliklerine yerleştirdikleri sonra nefes alabilmesi için kalan işlemleri de tamamladı ve "İçin rahat edecekse, öyle yapalım." demesinin ardından arkasında karmakarışık bir ben bırakarak odadan ayrıldı.
Gözlerim hala bilinci kapalı bir şekilde yatakta uzanan bedene kaydığında derin bir nefes aldım. "Daha ne kadar uyumayı planlıyorsun?" diye umutsuzca bir soru yönelttiğimde yine aynı umutsuzlukla cevap bekledim. Alamayacağımı bildiğim halde yine de bekledim.
"Biran önce uyanmalısın." Birkaç küçük adımla yatağa ulaştım ve gülümsedikten sonra cebimden çıkardığım o çirkin çam kozalağını komidinin üzerine bıraktım. "Ona bir şans verdin." yutkundum. Garip hissediyordum ve bu yabancı his hepsinden çok daha huzursuz ediciydi.
"Şimdi bana da bir şans ver, ver ki seni iyileştirebileceğime dair bir umudum olsun."
...
Elimdeki test sonuçlarını defalarca kontrol etmeme rağmen ulaştığım sonuç her seferinde aynıydı.
"Bir sorun mu var?" Kağıtları masanın üzerine, diğerlerinin hemen yanına bıraktıktan sonra gözlerimi yumdum ve biraz da ovaladım. Yorulmuştum. "Jeon." Sesi biraz öncekinden daha meraklıydı. "Sorun ne?" diyerek sorusunu yinelediğinde derin bir nefes aldım ve masanın üzerine bıraktığım EMG sonuçlarını ona doğru uzattım. "Kendin bak."
Bakışları benimkilerden çok daha kısa bir sürede test sonuçları üzerinde dolandıktan hemen sonra gözlerimi buldu. "Emin olmalıyız." dedi. Şaşırmış gibi görünmüyordu. Belli ki ben akıl edemesem de o, bu seçeneği zaten düşünmüştü. "Olacağız." dedim ve derin bir nefesin ardından ayağa kalktım. Bedenim yorgunluktan titriyordu, yine de çok umursamadım. Adımlarım odanın çıkışına doğru bir rota tutturmuşken duyduğum kalın sesiyle durdum ve yavaşça ona doğru döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apotelesma メ Jeongguk ✓
Fanfiction"Beni öyle çok sev ki içimde ona ait tek bir his bile kalmasın." Ve duyamayacağını bilsem de içimden devam ettim. 'Tamamen, tüm benliğimle sana ait olayım.' 🥛 #5 jk #20 jeonjungkook #34 bilimkurgu