31.Bölüm

1.2K 116 34
                                    

|Tatlı Bir Esinti

Jieun

Derin soluklarım boş hastane odasında yankılanırken bedenimi rahatlatan kollar zihnimin bir köşesinde kendisini hatırlatmaya devam ediyorlardı. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle birlikte son zamanlarda alışmaya başladığım yataktan kalktım ve hemen sol tarafımdaki büyük pencereye doğru ilerlemeye başladım. Buradan tüm bahçe görünüyordu ve ben gün içerisinde en çok burada durup dışarıyı izlemeyi seviyordum.

"Daha iyi misin?" ardımdan gelen sesle birlikte tatlı bir sızının bedenime yayılmasına engel olamadım. "Evet, teşekkürler." Diyerek mırıldandım. Onun karşısında kendimi fazlaca savunmasız hissediyordum ama bu beni korkutmak yerine daha farklı bir duygunun kalbimi esir almasına neden oluyordu.

Sanki beni tüm kötülüklerden koruyabilirmiş gibi içimde bir yerlerde ona güveniyordum.

"Test yapmaya mı geldiniz?" başıyla beni kısaca onaylayarak adını bilmediğim birkaç makinanın başına gitti. Sesli bir nefes vererek pencereye döndüm. Onunla iletişim kurmak gerçekten zordu.

"Pencereyi açabilir miyim?" dedim beni duymasını umarak. Hafif esen rüzgâr ağaçların yeni açmaya başlamış çiçeklerini etrafa savuruyor ve onları merak etmeme neden oluyordu. "Daha sonra."

Bir süre özlemle havada uçuşan polenlere baktım ve "Sadece beş dakika." dedim ellerimden birisini açmış ona doğru sallarken. Bakışları bir anlık da olsa yumuşadı ve beraberinde düşen omuzlarıyla işine geri döndü. Dudaklarından dökülen birkaç mırıltıya kulak kabarttım ancak sesi duyamayacağım kadar kısıktı. O kablolar sanki çok önemliymiş gibi beni umursamıyordu. "Test yaptırmak istemiyorum." dedim sinirle. Yaptığım belki de çocukçaydı ama umursamadım. İlk defa dışarıdaki taze havayı bu kadar çok hissetmek istiyordum.

"Otur da başlayalım." Kollarımı göğsümde birleştirdim ve ayağımı sertçe yere bastım. "Duymadın mı beni? İstemiyorum."

"Jieun" dedi dişleri arasından fısıldayarak. Bir yandan da sinirli olduğunu düşündüğüm bir ifadeyle doğruca bana bakıyordu. "Beni uğraştırma da gel şuraya." Birkaç adım geriledim. "O zaman pencereyi açmama İzin ver." dedim yine aynı huysuz tonda.

"Sana hayır demiştim." Başımı olumsuzca salladım. "Hayır, bana daha sonra dedin." Kaşları beni şaşkınlığa uğratacak kadar kısa bir sürede havalandı. "Size ne oldu?" derken 'siz' kelimesini özellikle vurgulamıştı. "Şey." Ne diyeceğimi bilemeyerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Zaten o da daha fazla diretmeyerek oturduğu yerden kalktı. Korkuyla birkaç adım daha geriledim. Ona 'sen' diye hitap etmeme çok mu sinirlenmişti?

"Neden öyle gülümsüyorsun?" Üzerime doğru gelmeye devam ederken yüzünde daha önce görmediğim bir gülümseme vardı. "Bilmem sen söyle. Neden böyle gülümsüyor olabilirim?" Bakışlarımı ondan kaçırdım ve teslim olmaya yakın bir ifadeyle konuşmaya çalıştım. "Bi... Bilmiyorum Profesör Jeon."

Ufak bir kıkırtı dudakları arasından dökülürken "Az önce şu 'siz' kelimesini bıraktığını düşünmüştüm." dedi. Şimdi tam karşımda duruyordu. "Bana bak." Sesi yumuşacıktı ve ben her ne kadar karşı gelmek istesem de kendimi ona itaat ederken buldum. "Jungkook." dedi, hiç beklemediğim bir anda ve devam etti. "Adım Jungkook." Gülümsedim.

Apotelesma メ Jeongguk  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin