|En Güzeli
Profesör Jeon
Açalı belkide birkaç gün olan çiçekler yavaşça havada süzülürken beraberinde hoş bir kokuyu da etrafa yayıyorlardı. Derin bir soluğu daha ciğerlerime çektikten hemen sonra heyecanla etrafta dolanan kıza doğru ilerledim. Küçük bir kız çocuğundan farksız değildi. Her gördüğü kelebeğin peşinden gidiyor ve yanından geçtiği çiçekleri koklamadan edemiyordu. Sanki birisini bile es geçse o çiçek incinirmiş gibi...
"Ona yaklaşmasan iyi olur." diyerek sessizliğimi bozduğumda sarı taç yapraklarına sahip, güzel bir çiçeğin tam karşısındaydı. Eli bir süre havada kaldı. "Neden?" derken çoktan bana dönmüş iki yanına düşürdüğü kollarıyla usulca ona ulaşmamı bekliyordu.
"Çok narin. Eminim ki ona zarar vermek istemezsin." Başıyla beni onaylamasının ardından olduğu yere, çiçeğin tam önüne çömeldi. Dudakları durmadan aralanıp kapanırken aslında onun çiçekle konuşmaya başladığını anlamıştım. Gülümsedim ve sadece anlamsız fısıltıların duyulabileceği bir mesafede durdum.
Beklemediğim bir anda ayağa kalkıp "Profesör Jeon." dediğinde sesi eskisinden daha canlı geliyordu, sanki dışarıya çıkmak şimdiden ona iyi gelmiş gibiydi.
"Jungkook." dedim. Hastanede veya laboratuvarda değildik ve bana adımla seslenmeliydi. "Ju-Jungkook" dedi. Sesi titremişti. Kaşlarım hafif bir kavis alırken neden kekelediğini anlayamadım.
Onu geriyor muydum?
"Sorun ne?" Başını hızla iki yana salladı. "Bir sorun yok." derken sesi farklı bir tınıda yükselmişti. Belki biraz şaşkın, belki de heyecanlı. Yine de çok anlayamadım.
"O zaman?"
"Ben sadece..." biraz duraksamanın ardından "Teşekkür ederim." diyerek cümlesini sonlandırdı.
"Ne için?" Dedim bir konuşma başlatmak yada devam ettirmek yerine yine soru sorarak. "Ne için teşekkür ediyorsun?" ve ardından birkaç büyük adımda yanına ulaştım ama ona bakmak yerine bakışlarımı az önce konuştuğu çiçeğe çevirdim. "Beni dışarı çıkardınız." Şimdi sesinde saf bir mutluluk vardı.
"Söz vermiştim." Omuz silktim ve ellerimi üzerimdeki kot pantolonun ceplerine yerleştirdim. "Ama tutmak zorunda değildiniz." Biraz öncekinden daha küçük olan adımlarımla yanından geçerken "Jungkook da anlaşmıştık." diye mırıldandım. İşim dışında bana 'Siz' veya 'Profesör' denilmesinden hoşlanmazdım.
"Tutmak zorunda değildin." diye kendisini yinelediğinde gülümseyerek ona doğru döndüm. Şimdi tam karşı karşıyaydık ve benden daha kısa olan boyu nedeniyle başını kaldırmak zorunda kalmıştı. "Tutmak zorundaydım." Kolundaki ve elinin üzerindeki ufak kırmızı noktalara baktım. Sinir testinden dolayı hafif izler kalmıştı ama yakında geçeceğini biliyordum. "Bir anlaşma yaptık ve ben de üzerime düşeni yapıyorum." Başımı kaldırıp bakışlarımı iri gözlerine çevirirken devam ettim. "Başkalarının aksine sözlerimi tutarım." Yanakları hafif kızarırken "Yine de teşekkürler." dedi ve muhtemelen onları saklamak adına başını eğdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apotelesma メ Jeongguk ✓
Fanfiction"Beni öyle çok sev ki içimde ona ait tek bir his bile kalmasın." Ve duyamayacağını bilsem de içimden devam ettim. 'Tamamen, tüm benliğimle sana ait olayım.' 🥛 #5 jk #20 jeonjungkook #34 bilimkurgu