Bölüm 15 - Aşağıdakiler -

19 4 12
                                    

Octavia gözlerini açtığında çevresinde neler olup bittiğini anlamlandıramadı. Sesler duyuyor, yabancı siluetler görüyordu. Öldüğünü düşünmek istedi. Planörü, metrelerce yükseklikten yere çakılmıştı ve Octavia, o kazadan sağ çıksa bile aşağıdaki zehirli gazı soluyunca ölmeliydi...

"Sence iyileşecek mi?"

"Bilmem, uyanmasını da geçtim... Uyansa bile bu yaralarla ilerlemesi zor. Onu arkamızda bırakmalıyız."

"Saçmalamayın! Bir insan o!"

"Öğğ! Sana fikrini soran mı oldu kurbağa prens?"

Seslerin hiçbirini anlamlandıramadı. Üç kişilerdi. Biri oldukça kalın ve kulağa otoriter birine aitmiş gibi gelen bir kadın sesiydi. Diğer kadın sesi biraz daha inceydi ancak o da kulağa sert geliyordu. Erkek sesi ise bir erkekten beklenmeyecek kadar tizdi. Octavia suratını buruşturdu. İnsan seslerine uyanmaktan nefret ederdi.

Vücudunun her bir yanının sızlamasına aldırmadan doğruldu. Bu belki de yanlış bir hareketti zira Octavia, canının hiç olmadığı kadar acıdığını hissediyordu ama buna aldırmadan ayaklandı ve başta sallansa da ayakta durmayı başardı.

"Sen, kimsin, söyle!"

Sesi o kadar sert çıkmıştı ki Octavia kendisine şaşmıştı ama daha yeni kalkmış olmasına rağmen bunların aşağıda yaşayan insanlar olduğunu biliyordu. Salak değildi, planörü yere çakılınca bunların arasına düşmüş olduğunu anlayabilmişti.

Üçlünün arasından siyah tenli kehribar gözlü, uzun boylu bir kadın öne çıktı ve tek kaşını kaldırarak Octavia'ya baktı. Son derece sinirli ve şaşkın gözüküyordu.

"Bu da ne?" dedi kadın, sinirden gülerek. "Seni o hurda yığınının içinden çıkardığımız için bize teşekkür edeceğin yerde kalkar kalkmaz saygısızca davranıyorsun. Düştün, bulutlar arasındaki prenses. Şehrin de seninle birlikte düştü. Artık bizden farkın yok."

Octavia, kadının sözlerinden değil de gözlerini karartacak kadar şiddetlenen ağrıya dayanamayarak inledi ve yere çöktü. Beyni, olanları algılamayı reddediyordu. Octavia, hala Octo'daymış gibi hissediyordu.

"Octolu olduğumu nereden biliyorsunuz?"

Kadın omuzlarını silkti. "Yani, Hildeswat'a ait zeplini gördüğümüzde ve tepeden, yabancı armalı bir planör başımıza düştüğünde tahminde bulunmamız zor olmadı. Sen sormadan prenses olduğunu nasıl anladığımızı da söyleyeyim, başına ödül kondu. Kral Friedrich, seni ölü ya da diri getirene bir servet ve soyluluk unvanı teklif ediyor."

Genç kız hayretle ona baktı. "O kadar yüksekten yere çakılmama rağmen yaşadığımı mı düşünüyor?"

Kızıl saçlı, çilli bir suratı olan, iki kadından da kısa, cılız bir genç adam konuştu. "Ölüne de değer biçiyorlar."

Octavia'nın başı dönmeye başladı. Hildeswatlılar gerçekten midesini bulandırıyordu. O kum saçlı aptal ve Atria'yı öldüren Boris isimli pislik aklına gelince hırsla yanında duran kayayı yumrukladı.

"Geri dönmeliyim..."

"Saçmalama," dedi kehribar rengi gözlü kadın, Octavia'nın yanına çökerek. "Artık geri dönemezsin."

"Ama-"

Diğer kadın da Octavia'nın yanına çöktü ve elini omzuna koydu. "Biz de evimizi kaybettik. Sana acıdığımızı falan düşünme ama bunu aynı şeyleri yaşadığımız için söylüyorum: Geride bırak. Hildeswatlılar, yağmayı tamamladıktan sonra ele geçirdikleri her yeri yakarlar. Geride bırak ve iyileşmene bak. Bu haldeyken fazla dayanamazsın."

Bulutlar ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin