Bölüm 10 - Ayrılık

41 22 18
                                    

Genç adam, ellerinin titrememesi için büyük bir çaba sarf ediyordu. Elinde cımbızla tuttuğu parçanın tutkalının kurumasına hala biraz daha vardı ve sabırla beklerse, bu maketi de tamamlamış olacaktı.

Bu da bitti, diye düşündü yorgunlukla. Davetin olduğu günden beri dört tane maket yapmıştı. Bu da beşinciydi ve Maksymilian, bir zamanlar zevk aldığı, kafasını dağıtmasına yarayan bu işten artık hiç keyif almıyordu.

Nihayet cımbızı bıraktığında tüm vücudunu derin bir titreme aldı ve genç adam, birkaç dakika kendine gelemedi.

Davetten döndüklerinden beri, kralın onu çağırdığı günler dışında, odasından çıkmıyordu. Açıklayamadığı bir şekilde çok korkmuştu ve birinin yaşananları öğrendiğini düşünmesi bile midesini kaynatmaya yetiyordu.

Kraliçenin niye öyle yaptığını sürekli düşünüyor, kafasında bir yanıt arıyordu. O ana kadar düşünebildiği tek mantıklı şey ise kocası tarafından yalnız bırakılan kadının, yalnızlıktan böyle bir işe kalkışmış olabileceği idi. Belki amaçları arasında intikam almak da vardı, emin değildi.

"Tıpkı Friedrich gibisin..."

"Dudakların bile onun dudaklarıyla aynı tatta."

"Friedrich..."

Kraliçenin sesi kafasında yankılanırken aniden ayağa fırladı. Aynı andan başı dönmeye, görüşü kararmaya başladı ve Maksymilian, kendini tutamayarak safra kusmaya başladı.

Bu, bazılarının iple çekeceği bir şey olabilirdi ancak Maksymilian için yıkıcıydı. Hayır, bunun daha önce bir ilişkisi olmamasıyla alakası yoktu. Annesinin kralla ilişkisi, genç adamı zaten yeterince etkilemişti ve üstüne kraliçenin yaptığı da eklenince Maksymilian, derinden sarsılmıştı.

Çürümüş.

Dampfburg'daki hayatı düşündüğünde aklına gelen tek kelime buydu.

Bir daha kusacağını anladığında büyük bir çabayla kendini tuttu ve uzun zamandır yapmadığı halde istavroz çıkardı. İçinden yükselen bir ses, yine sadece ihtiyacın olduğunda Tanrı'yı hatırlıyorsun, diye haykırsa da onu bastırması zor olmadı.

"Octo'ya gidecek ve sonra da dönmeyeceğim," dedi, kararlı bir sesle ve eline bir bez alarak odasını temizlemeye başladı. Bu bez, aslında maketlerini temiz tutmak için aldığı, pahalı bir bezdi ancak Maksymilian, neden olduğu pislikten sorumluydu.

Kapısı çalındığında odası havalansın da kusmuk kokusu çıksın diye camı açıyordu. Bu yüzden eli ayağına dolaştı ve kafasını sertçe cama çarpıp yere düştü. Bir de asker olacaksın, diye kendini azarlarken seslendi. "Girin!"

Gelenin ona yemek getiren hizmetçilerden biri olduğunu düşünmüştü ancak kafasını çevirdiğinde yanıldığını anladı.

"Maksym!" diye haykırdı Ernsz, kollarını açarak. "Günlerdir senden haber alamıyoruz."

Ernsz, ona sarılmak istediyse de Maksymilian, bir adım geri giderek onun tökezlemesine neden oldu. Ernsz, şaşkın gözlerle ona bakarken Maksymilian da gururla kafasını çevirdi.

"Umurunda mı?" dedi, soğuk bir tavırla.

Arkadaşının kafası karışmıştı. "Tabii ki umrumda Maksym!" diye haykırdı Ernsz, bir yakın arkadaş değil miyiz?"

"Öyle miyiz?"

Ernsz, bir süre gözlerini kırpıştırarak Maksymilian'a baktı. Arkadaşının cevabından hiçbir şey anlamamış olsa gerekti. Ardından üzüntüyle dudakları titredi ve arkadaşına doğru bir adım attı.

Bulutlar ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin