Klara ve Ernsz, birbirleri için yaratılmışlardı. Rahibin karşısında utangaç bir halde bekleyen çift, birbirlerine kusursuzca yakışıyorlardı. Klara'nın üzerinde ışığın altında beyaz duran, oldukça açık bir pembe kumaştan dikilmiş, eteğinde rengarenk gerçek çiçekler olan bir gelinlik vardı. Uzun tülü, kilise koridoru boyunca uzanıyordu. Ernsz ise ne bir madalyası ne de bir rütbesi olan, taşra soylusu ailesinin mütevaziliğini gizleyen üniforması içindeydi.
Maksymilian, en yakın arkadaşını biraz da kıskançlıkla izliyordu. Ernsz, odasına paldır küldür daldığında ve sağdıcı olmasını istediğinde genç adam bunun duyduğu en bencilce şey olduğunu düşünmüştü ancak gerçekler farklıydı...
Klara iki aylık hamileydi ve Ernsz'in, gerçekten de bir an önce evlenmesi gerekiyordu. Maksymilian, Ernsz'in gerçekten böyle bir şey yapabileceğini düşünmezdi ancak arkadaşı, her nasılsa yapmıştı. O masum suratının altında sabırsız bir genç yatıyordu.
Ernsz'in sağdıcı olarak yanında duramamıştı zira Kral Friedrich, hem yeğeninin sağlığından endişeliydi hem de Ernsz'i, bir fırsatçı olarak gördüğünden müstakbel veliahtının basit bir taşra soylusunun sağdıcı olmasını uygun bulmuyordu. Friedrich'e göre Ernsz, Maksymilian'ı sarayda iyi bir görev alabilmek, sosyal statüsünü yükseltebilmek için kullanıyordu.
Genç adam, hasta olmasaydı krala bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu anlatabilir, Ernsz'in sağdıcı olmak için çabalayabilirdi ancak sağlığı kötüydü ve zorluklara göğüs gerecek kadar güçlü hissetmiyordu kendini.
Başını hafifçe eğdi ve yakasına döktüğü sıvıdan yayılan kokuyu derin derin içine çekti. Haftalar sonra ilk kez halk içine çıkmışken nefessiz kalmak ve yere yığılmak istemiyordu. Ömür boyu yakasını bırakmayacak olan hastalığına henüz alışma sürecindeydi.
Maksymilian'ın, Ernsz'in sağdıcı olarak durması gereken yerde akademiden bir diğer arkadaşları Rudolf duruyordu. Genç adamın oldum olası Rudolf'tan hoşlanmadığını bilmeyen yoktu. Ernsz, onu istemeye istemeye, mecburen seçmişti zira Rudolf'un ailesi, Neumannların ortağıydı ve Rudolf'un babası, biraz da zorla oğlunu sağdıç yaptırmıştı.
Rudolf, kendine fazla güvenen, iri yarı, uzun boylu, çiğ sarışın biriydi. Maksymilian, onu oldum olası bir patatese benzetirdi. Rudolf ile asla fiziksel bir kavgaya girişmemişlerdi ancak birbirlerinden hoşlanmadıklarını açıkça belli eder ve asla birbirlerine saygı göstermezlerdi. Ayrıca Rudolf'un, kralın yeğenine fazla bulaşmak istemediği açıkça belli olurdu.
Rudolf'u, kendi durması gereken yerde görmek de duruma yardımcı olmuyordu. Genç adam kıskançlıkla dudaklarını ısırdı. Rudolf gülümsüyor, diğer sağdıçlarla ve Ernsz ile şakalaşıyor, o patatesi andıran görüntüsüne rağmen ortamı neşelendirmeyi başarıyordu.
Şimdi de görünüşüne çamur atmaya başladın, diye bağırdı iç sesi. Maksymilian, hesapta düğünün onur konuğuydu. Agatha'nın diktirdiği yeni, beyaz takımı, Kral Friedrich'in, Octo'nun başarılı istilası adına adeta yağdırdığı nişanlarla bir taşra soylusunun düğünü için fazla yüksek kalıyordu. Saray erkanı, Maksymilian'ın bu düğüne teşrif etmesini bile Neumannlar için bir lütuf olarak görürdü ancak Maksym böyle olmasını istemiyordu. Arkadaşının yanında olmak, hastalığına rağmen dimdik durmak ve eğlenmek istiyordu...
Alkışlar yükseldiğinde, törenin bittiğini ve Klara ile Ernsz'in artık hem tanrının hem de yasaların önünde birleştiğini anladı. Garip bir duyguydu. Mezun olalı daha bir sene dahi olmamıştı ancak çevresindeki insanlar daha şimdiden evlenmeye ve hatta üremeye başlamışlardı.
Hala ağrıyan kollarını ağır bir hareketle kaldırdı ve arkadaşını alkışladı. O sırada kulağına gülüşme sesleri çalındı ve kaşlarını çatarak sesin geldiği yere döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlar Arasında
FantasyZehirli gazların ve tehlikeli atıkların kuşattığı dünyada, en yüksek dağların tepesine kurulmuş on iki şehir, dünyada "güvenli bölgeler" oluşturmayı başardı ve bu güvenli bölgelere yerleştirdiği insanları, kendi medeniyetini yükseltmek için kullandı...