Bölüm 17 - Yarık Vadi

14 9 13
                                    

"O Maksymilian şerefsizini ele geçirirsem, kafasını da aynı böyle parçalayacağım."

Octavia, elindeki baltayı hınçla önünde duran oduna indirdi. Günlerdir kabuslarında Octo'nun düşüşünü görüyordu ve bu kabusların baş kahramanı da Maksymilian isimli o geri zekalı Hildeswat piçiydi.

Dürüst olacaktı. Maksymilian gerçekte, kabuslarında gördüğü gibi Octo'yu bombalamamış, küçük çocukları kılıçtan geçirmemiş, babasını bir köşeye sıkıştırarak öldürmemişti ancak Octavia, kabuslarının etkisinden kurtulmayı henüz başaramadığından her şey için onu suçluyordu.

İç geçirdi. Belki de Maksymilian sadece sıradan bir emir kuluydu. Onu suçlamasının anlamı yoktu.

İkinci odunu önüne koydu ve baltayla ikiye ayırırken dudaklarını ısırdı. "Öldüreceğim seni."

"Nefretin vücudunu ele geçirmesine izin verme."

Abiona'nın sesini duyduğunda şaşkınlıkla ona baktı. Ne demek istediğini anlamamıştı.

"Ne demek istiyorsun?"

Abiona omuz silkti. "Şu bahsettiğin asker çocuk, ondan bahsediyorsun değil mi?"

Octavia rahatsızca başını salladı. Düşüncelerini bir başkasının duyması onu biraz utandırmıştı.

"Vücudumu bir şeyin ele geçirdiği falan yok."

"Nefretle dolusun Octavia. Bunu hepimiz görebiliyoruz. Sadece sana zarar vermesinden korkuyoruz, o kadar."

"Beni tanımıyorsunuz bile," diyen Octavia, derin bir nefes aldı. "Sağ ol Abiona ancak tavsiyelerinize ihtiyacım yok."

Gözlerini deviren Abiona, onun dediklerine aldırmadı. "Her neyse, yemek hazır."

Başını sallayan Octavia, Abiona'nın ardından sürünerek ilerledi. Yarık Vadi'de yiyecek bulmak zordu ve bu yüzden günde sadece bir defa yemek yiyebiliyorlardı. Octavia yemeği kaçırmak istemiyordu zira Abiona ve Nailah, yemeği kaçıranın hakkını yiyeceklerini belirtmişlerdi. İkisi Hanke'ye bile azıcık yemek verdikleri için Octavia, onların şaka yapmadıklarını biliyordu.

Bugün şanslılardı. Nailah, iki tane tavşan vurmuştu yayıyla. Hanke de yenilebilir kökler getirmişti ağaçlık alandan. Tüm bunlar genç kız için bir ziyafet bile sayılırdı. Ne de olsa Octo'da bazı günler sadece ot çorbası içebiliyorlardı.

Tavşan kemiğini kemirirken aniden durdu ve gözleri doldu. Komutan Julius'un getirdiği ekmeği hatırlamıştı istemsizce.

Çiğnediği etin kemiğini ateşe tüküren Nailah, ona baktı. "Niye ağlıyorsun?"

Octavia başını salladı. "Hiç."

"Yemeğini bitir de çadırların oraya gel," diyen Nailah, ayağa kalktı ve onlardan uzaklaştı.

Nailah gidince Abiona, kendi tabağından birkaç parça eti Hanke'nin önüne koydu. "Ye çabuk," dedi arkasını kolaçan ederek. "Nailah gelirse bugün de aç kalırsın."

Hanke isteksizce de olsa Abiona'nın sözünü dinledi ve yemeğini yemeye başladı. Octavia, ona üzüntüyle baktı. İki gün önce kaçmaya çalıştığı için Nailah, ona yemek vermiyordu. Zaten zayıf ve güçsüz biri olan Hanke, bu iki gün içinde iyice çökmüştü. Abiona, onun bu haline kayıtsız kalamamış olsa gerekti.

Doyduğunu hisseden Octavia, kendi önündeki iki parça eti Hanke'ye verip kalktı ve Nailah'ın peşinden gitti.

Nailah, elinde yayıyla onu bekliyordu. Kehribar gözleri, Yarık Vadi'yi izliyordu. Octavia, onun çatık kaşlarının arkasına endişenin saklandığını söyleyebilirdi.

Bulutlar ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin