Hatırlıyorum o şanlı günleri,
Tiranları ezdiğimiz o sabahı.
Keşke yeniden dönsek Kanlı Bahar'a.
Boz atımla rüzgar gibi çıkardım Demir Yol'u.
Tatlı şarabı içtikten sonra,
Kahramanlarla omuz omuza çatışırdık
Güneş doğarken,
Mermer Saray'da.
Düşmanın kalbine saplanan-
"Ay, yeter. İçim şişti sabah sabah. Giorgis!"
Ernsz'in bir hareketiyle müzik aniden kesildi ve oturdukları tavernanın sahibi Giorgis, alıngan bir yüzle iki arkadaşa baktı.
"Zafer Günü bugün!"
Ernsz, gözlerini devirdi. "Tamam Zafer Günü de Giorgis, sabah saat daha yedi yahu. Ayrıca üç saate kutlamalar başlayacak. O zaman istediğin kadar şarkı söylersin."
Giorgis, uzun burnunu havaya dikerek iki arkadaşın oturduğu masadan uzaklaştığında Maksymilian, uzun süredir içinde tuttuğu kahkahayı salıverdi ve gülümseyerek en yakın arkadaşına baktı.
"Üzdün adamı."
Ernsz, umursamazsa omuz silkti ve kahvaltısını yemeye geri koyuldu. "Giorgis, aile dostumuzdur. Ayrıca cidden Maksym, her sene aynı şeyleri duymaktan sen de sıkılmadın mı?"
Maksymilian, sesini çıkartamadı. Ernsz haksız sayılmazdı. Her sene Zafer Günü kutlamaları aynı sıkıcılıkta ve yapmacık bir coşkuyla kutlanırdı. Bir zamanlar yaşadıkları dünyaya hükmetmiş, Maksymilian'ın, Ernsz'in, Giorgis'in ve nicelerinin atalarını sömürmüş olan tiranlara karşı ilk zaferlerini kutlarlardı. 20 Haziran günü, bulutlar arasındaki on iki şehirden Quinque düşmüş ve sonrasında devamı gelmişti. Diğer şehirlere nazaran daha alçak bir bölgeye kurulan Quinque'in istilası, şaşılacak derecede kolay olmuştu ve hemen ardından isyancıların lideri Leopold von Hofbauer, Quinque'den yağmaladıkları ile Dampfburg şehrini kurmuştu.
Devamı da gelmişti tabii. Quinque'in düşüşü, geriye kalan on bir şehirde panik havası yaratmış ve şehirlerin, savunmalarına ağırlık vermelerine neden olmuştu ancak zaferin tadını bir kez alan isyancılar durmamıştı. Leopold von Hofbauer'in ölümünden sonra oğlu Franz von Hofbauer, iki şehri daha istila etmiş, Dampfburg'un batısında, Franzburg'u kurduktan sonra on isyancı lideri ile birleşerek Hildeswat Krallığı'nı oluşturmuş ve kendini de kral ilan etmişti.
O günden bugüne Hofbauer Hanedanı, Hildeswat'ı yönetiyordu. Tabii şimdi Hofbauerlerden geriye bir tek Kral Friedrich kalmıştı. Friedrich'in tüm kardeşleri, Friedrich'ten önceki kral, babaları Johann Gustav von Hofbauer tarafından, taht kavgaları yaşanmasın diye öldürülmüştü. Tıpkı Maksymilian'ın dedesi, kralın kardeşi Prens Albricht gibi...
Kral Friedrich'in çocuğu yoktu. Kraliçe asla hamile kalmamıştı ve kralın çok sayıdaki metreslerinden de bir şey çıkmamıştı. İnsanlar, başta sorunun Kraliçe Mathilde Beatrix'te olduğunu düşünseler de kralın metreslerinin bile onca çabaya rağmen hamile kalamaması, akıllara tek bir şeyi getiriyordu: Friedrich von Hofbauer kısırdı ve soyunun son erkeğiydi. Kral Johann Gustav, kendi elleriyle kendi soyunu kurutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlar Arasında
FantasyZehirli gazların ve tehlikeli atıkların kuşattığı dünyada, en yüksek dağların tepesine kurulmuş on iki şehir, dünyada "güvenli bölgeler" oluşturmayı başardı ve bu güvenli bölgelere yerleştirdiği insanları, kendi medeniyetini yükseltmek için kullandı...