Bölüm 9 - Sorular

48 35 10
                                    

Octavia, kuledeki odasında günleri sayıyordu.

Ölüm, keskin varlığıyla aklının köşesinde yatan bir gerçekti ancak onun bu kadar yakın olduğu gerçeğine alışmakta zorlanıyordu. Hildeswatlıların geldiğini biliyordu. Octo'yu yakıp yıkacaklar, herkesi öldürecekleri. İstisna yapmazlardı, merhamet etmezlerdi. Octavia'nın halkına karşı kinle doluydular.

Genç prenses, olacakları aklında canlandırmaya çalıştıkça daha da huzursuz oluyordu. Rüyalarında Hildeswatlılar, Octavia'nın daha önce görmediği korkunç savaş makinelerinin içinde, dev boyutlarda insanlardı. Geceleri rüyalarında onlar tarafından kovalandığını görüyor, korkuyla uyanıyor ve gün boyu kafasında felaket senaryoları kuruyordu.

Tüm bunlardan daha kötü olansa son günlerinde babasının yanında olamamasıydı. Corvuslar, baba kızın buluşmasına asla izin vermiyorlardı. Kral, ülkesini kurtarmanın yollarını arayacağı yerde iktidar hırsındaki bir aile tarafından esir tutulmuştu.

Bu durumdan kurtulmak için ne yapabileceklerini düşündüğünde aklına tek gelen, Octo'yu terk etmeleri gerektiğiydi ama bu nasıl mümkün olacaktı? Nüfusları azalsa da sayıları binin altına asla düşmemişti. Bu kadar insanı nereye sığdırabilirlerdi ki? Tüm Octo'da sadece iki tane çalışan planör vardı.

Odasının penceresinden dışarıyı izlerken elinden gelen tek şey düşünmekti. Gelecek onu bu kadar titretirken ne kitap okuyabiliyordu ne de başka bir şeyle uğraşabiliyordu. Hiçbir şey ona zevk vermiyordu artık.

Komutan Julius, her sabah Octavia'yı ziyaret etse de konuşacak bir konu bulamadıklarından tek yaptıkları yarım saat boyu birlikte halının desenlerini izlemek oluyordu. Sona gelmişlerdi, konuşacak bir şey yoktu.

Komutanın ziyaretlerinin tek eğlenceli yanı ekmek ve erişteydi. Kendilerine artık bir gelecek göremedikleri için son günlerinde yiyecek stoklarını saklama gereği duymuyorlardı. Her şeyden bol bol yiyor, keyfini sürmeye çalışıyorlardı.

Octavia, adama üzülüyordu. Salgın hastalık, komutanın ailesini almıştı ve adam şu an dünyada bir başınaydı. Yine de görevine sıkıca sarılıyor, Octo'nun son günlerinde asayişi her şeye rağmen sağlamaya çalışıyordu.

"Babanıza kızmayın prenses," dedi, o sabah buluştuklarında. "O... Bir hata yaptı ve bunun bedelini çok ağır ödedi ama inanın, durumu düzeltmek için elinden geleni yaptı."

Komutanın getirdiği erişteyi yemekte olan Octavia, kasesini uzaklaştırdı. "Corvuslar, ona ne kadar zamandır uyuşturucu veriyor?"

Komutan derin bir nefes aldı. "Anneniz öldüğünden beri," dedi, isteksizce. "Babanız, ailesinin ölümüne şahit olmuştu, biliyorsunuz. Annenizin ölümüne de şahit olmak onun ruhunu tahmin edemeyeceğiniz kadar yaraladı. Uyuyamıyordu ve bana sesler duyduğunu söylüyordu. Birkaç kez onu köprüden atlayacakken durdurduk. Kendinde değildi, halüsinasyonlar görüp duyuyordu. Biz ne yapabileceğimizi tartışırken Corvuslar babanızla yakınlaştı. Başta her şey sakindi. Babanız nihayet uyuyabiliyordu ama sonra..."

Adam, sözlerinin devamını getirmedi. Octavia sonrasında olanları biliyordu.

"Ameliyatlar için morfin bulamıyorduk..." dedi kız, dalgınca. "Corvuslar hepsine el koymuş meğersem.

Komutan, ellerini sıktığında Octavia onun ne kadar kin dolu olduğunu anladı. Morfinlere el koyan Corvuslar, pekala salgını durduracak ilaçları da ele geçirmiş olabilirlerdi.

"Ne yapacağız komutan?" dedi Octavia, başını geriye atarak. "Bir çıkış yolu bulamıyorum."

"Bir çıkış yolu var..." diyen Komutan Julius ayağa kalktı. "İhtiyar Antonius'un fikriydi ve babanız da onayladı."

Bulutlar ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin