Bir davet verilecekti.
Maksymilian, sadece bu kadarını biliyordu. Fransizka, bu kadarını söylemeye lütfetmişti.
Fransizka, oğlunun odasından çıkmasını istememişti. Zamanının çoğunu sarayda geçiriyor, akşam vakti eve döndüğüne kimseye bir şey söylemeden kendini odasına kapatıyordu. Maksymilian, annesiyle konuşmak istiyorduysa da Fransizka onu geçiştiriyordu.
Çocukluk yıllarına dönmüş gibiydi. Evdeki herkes tarafından görmezden geliniyor ve tüm gününü odasında oyalanarak geçirmeye çalışıyordu. Önce iki tane yeni maket yapmıştı, sonra kitaplığındaki okumadığı kitapları okudu ancak yine de faydası yoktu, zaman geçmek bilmiyordu.
Unus'un düştüğü haberi, tüm şehirde coşkuyla kutlanıyordu. Bulutlar arasındaki şehirden birçok ganimet gelmişti. Kral Friedrich, Fransizka ve Maksymilian'a bu ganimetlerden hatırı sayılır bir miktarda göndermeyi de ihmal etmemişti. Fransizka için çok sayıda mücevher, Maksymilian içinse mücevher kakmalı kılıçlar, hançerler, dekorasyon olarak kullanılan bir zırh, metrelerce değerli kumaş ve sedef kakmalı bir tüfek vardı.
Maksymilian, bu şehirlerde yaşayan insanların bunca zenginlik içinde nasıl fakir olabildiğini anlayamamıştı. Onu ziyarete gelen Ernsz, işgalde bulunan askerlerden öğrendiği kadarıyla halkın sefalet içinde olduğunu söylemişti. Metrelerce ipek kumaş vardı ancak bir çuval buğday yoktu. Heykeller altın kaplamaydı lakin insanlar, basit bir soğuk algınlığını bile tedavi edemiyorlardı.
Gönderilen değerli eşyalar, bir süre oyalanmasını sağlamıştı. Agatha, giyecek pek bir şeyi olmayan kardeşine gönderilen kumaşlardan kıyafet diktirmek için terzi çağırmıştı. Maksymilian'ı bir süre bu oyaladı. Sonra gönderilen kılıçlarla, Ernsz ile birlikte düello yaptılar ve tüfeği denediler.
Ancak zaman geçmek bilmiyordu. Genç subay, sıkıntıdan patlayacak gibiydi. Ataması yapılmadığı için çalışamıyordu da. Bütün gün evde pineklemek, Maksymilian gibi çalışmaya alışık bir insana uymuyordu.
Ağustos ayı yaklaşırken Agatha ve Rowland, tekrardan ava gittiler. Maksymilian, bu sıcakta ne avına gittiklerini bilmiyordu ama onlarla birlikte gitmek istemediğine emindi. Fransizka ile yalnız başına kalmıştı.
Maksymilian'a ikindi çayına kadar odasından çıkmaması söylenmemişti ancak genç adam buna kulak asmadı. Bu yaşta ne yapacağına karışılmasına izin vermeyecekti.
Gazeteleri okumak üzere babasının kütüphanesine inmeye karar verdi. Rowland evde olmasa bile gazeteler düzenli olarak alınmaya devam ediliyordu.
Annesinin odasının önünden geçerken odadan gelen birtakım sesler duydu ve olduğu yerde kalıverdi. Donmuştu, vücudunu bir milim olsun kıpırdatamıyordu.
"Seni sevdiğimi biliyorsun, Fransizka. Lütfen böyle yapma," dediğini duydu, Kral Friedrich'in yalvaran sesinin. "Lütfen ona söylememe izin ver."
Fransizka'nın öfkeli sesi evde yankılandı. "Yeter, Friedrich! Senelerdir aynı konuyu gündeme getirip duruyorsun. Bu konudaki kesin kararımı bilmene rağmen hem de!"
Maksymilian, annesinin odasından kırılma sesleri geldiğini durdu. Fransizka ise sinirli kralı yatıştırmaya çalışıyordu.
"Seni seviyorum!" diye bağırdı Friedrich. "Ama sen o adamla yaşamaya devam ediyorsun!"
"Başka ne yapmamı bekliyorsun?" diyerek çıkıştı Fransizka. "Maksymilian için-"
"Maksymilian'ın benden başka kimseye ihtiyacı yok! Rowland onu umursamıyor, bunu göremiyor musun? O piç kızı ve isyancının dölü torunundan başkasını görmüyor gözü!"
![](https://img.wattpad.com/cover/235081173-288-k733041.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulutlar Arasında
Viễn tưởngZehirli gazların ve tehlikeli atıkların kuşattığı dünyada, en yüksek dağların tepesine kurulmuş on iki şehir, dünyada "güvenli bölgeler" oluşturmayı başardı ve bu güvenli bölgelere yerleştirdiği insanları, kendi medeniyetini yükseltmek için kullandı...